Kayıtlar

"NE OKUSAM" İLE RÖPORTAJ / SORU - CEVAP

Resim
  Öncelikle kendinizden biraz bahseder misiniz?   Merhabalar. Murat TAŞ ben. 8 Nisan 1987 tarihinde Adıyaman'da dünyaya geldim. Adana'da büyüdüm ve hala Adana'da yaşıyorum. Eğitim-öğrenim hayatımın tamamına yakını Adana'da geçti. Mayıs 2011'de Çukurova Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümü'nden mezun oldum. 2009 yılının yaz dönemini Work & Travel Programı kapsamında Amerika'nın Wisconsin Eyaleti'nin Dells Şehri'nde Kalahari Resort adlı Otel'de çalışarak geçirdim. 2010 yılının Bahar Dönemi'ni Macaristan'ın Pecs Kenti'ndeki Pecs Üniversitesi'nde okuyarak geçirdim. Macaristan'da bulunduğum süre zarfında Bosna Hersek, Polonya, Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Slovakya ve Avusturya gibi farklı ülkeleri ziyaret etme imkanına sahip oldum. 3 yılı aşkın bir süre zarfında Adana Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi'nde koordinatör olarak gönüllü çalışmalarda aktif olarak yer aldım. Bu kapsamda hem yer

GENÇLİK REHBERİ

Resim
Genç olmak, sonbaharı kovalayan ve ona yaklaşan baharı yaşamak, asice akan bir nehir misali önüne çıkanı alıp götürmek, bazen dipsiz bir kuyudan çıkmak ve bazen de derin bir boşluğa düşmek, umutlarını kaybedip tekrar umuda sarılmak, belirsizlikler arasında kendi yolunu bulmaya çalışmak, kazanmak uğruna çabalamak ve benzeri birçok sübjektif tanıma uygun düşebilir. Gençliği bir kalıba ya da bir tanıma sıkıştırmaya çalışmak doğru bir şey olmasa gerek. Oysaki geçmişten günümüze, gençlik birçok kalıba ve tanıma sıkıştırılmaya çalışılmakta ve gençlik olduğundan daha farklı bir alana sevk edilmektedir.   Gençlik, bu gibi tanım ve kalıplar içinde sıkışıp kaldığından olsa gerek kendi varlığının dahi farkında olmakta güçlük çekmektedir. Nitekim günümüz gençliği bu gibi tanım ve kalıp içinde dahi yer alamamakta ve yer alanlar gittikçe azalmaktadır.   Günümüz gençliği, çağın koşullarına uyum sağlamakta yanlış yöntemler seçmiş olup adeta sanal bir dünyanın içine hapsolmuş durumdadır. Hapsol

BAZEN YAŞAMAK

Resim
“Harflerdir bir araya gelip kelimeleri oluşturan; kelimelerdir bir araya gelip cümlelere kavuşan ve insandır oluşan bu cümlelerde hayat bulup anlam kazanan. Ve kalemdir yazan; bazen kader, bazen keder, bazen sevinç ve bazen de... Madem yaşamaktır yazmak ve madem yazmaktır yaşamak... Öyleyse, ben yazarken yaşarım; yaşarken de yazarım...”   diyerekten başlamıştım hayata. Hayat işte, bazen olağan durumları olağanüstü gibi gösteren ve bazen olağanüstü durumları olağan gibi kabul ettiren bir kaos ortamının yeryüzündeki ayrı bir sureti idi. Yaşamaktı asıl olan, fakat içinde çokça doğrunun olduğu ve asgari yanlışın bulunduğu şekilde olmalıydı adına  “yaşamak”  dediğimiz şey.   “Bir zulümât-ı  â lem [1]  içinde kalıp kaybolmuşsa insan, fıtrat-ı insaniye [2]  gereği munis [3]  bir yapıya bürünür. Mebde-i hayattan [4]  ahir-i hayata [5]  değin yaptığı gibi…”   diyerekten devam ettim hayata. Hayat, içinde barındırdığı doğru ve yanlışları birebir tecrübe ettirerek bu âlemde var olan zihayatlar

BAKIŞMAK

Resim
Bakışıyoruz… Her gün, her gece, her saat, her dakika, hatta ve hatta her saniye… Uzun, uzun sükût ederek… Susup sadece bakışıyoruz… Sanki asırlardır birbirimizi tanıyormuşçasına… Ya da birbirimiz hiç tanımıyoruz da tanımaya çalışıyormuşçasına… Bakışıyoruz işte bir çift göz… O, kurulmuş da tahtına (makamına), bana yüksekten bakıyor… Bense bir makam sahibi dahi olamadan ona alçaktan bakıyorum… Onun bana yükseklerden bakıp da mağrur olduğunu sanmayın sakın… Onun yüksekten bakmasının tek sebebi… Gagasıyla toplayıp getirdiği ince dallarla yuvasını yüksek bir yere kurmasından başka bir şey değil ki… O, bize misafir oldu… Bizse herkes gibi dünyaya… Dünya bizleri ağırladı küçük bir hane içinde… Bizse, bu küçük hane içinde onu… Bakışıyoruz işte bir çift göz… O, kurulmuş da tahtına (makamına), bana yüksekten bakıyor… Bense bir makam sahibi dahi olamadan ona alçaktan bakıyorum… Benim alçaktan bakmak zorunda kalıp da aciz olduğumu sanmayın sakın… Benim alçaktan bakmamın tek sebebi… Böyle bir dönem

SEN VE SENSİZLİK ÜZERİNE

Resim
Ben, tüm sözlerimi kâinata armağan etmişken sen yok muydun sanki? Ya da ben, henüz seni tanımıyorken yaşıyor olduğumu mu sanıyordun? İşte böyle bir durumda varlıkla yokluk arasında kalan ben, içine düştüğüm bu çıkmazda kıvranıp duruyordum adeta. Bu kıvranışlar neticesinde yer aldığım bu yaşam ve ölüm mücadelesinden galip çıkmanın tek bir yolu vardı. O da sendin tabi ki.   Sen, kalbimin ve aklımın her zerresindeyken ve ben, senin var oluşunla nefes alabiliyorken, senin bir an için dahi olsa kalbimden ve aklımdan yok oluşun benim için ebediyen bu diyarlardan çekip gitmek manasına geliyordu. İşte tam olarak bu sebepten dolayıdır ki; “Her şeyi ile sana ait olan ve fakat bana emanet bırakılan bir can taşıyor bu beden. Ya seninle nefes aldığı vakit var olup yaşayacak ya da senin olmadığın bir dünyada yok olup da gidecek...”   Derin uykulardan uyandığım vakit nerede olduğumu, nereye gittiğimi, hangi zaman diliminde yaşadığımı bilmeksizin adımlıyordum gözlerinin içinde beliriveren düny

İNSAN NE İÇİN YAŞAR?

Resim
Sahi, insan ne için yaşar? Hiç düşündünüz mü? Hiç sordunuz mu bu soruyu kendinize? İnsan kuru bir ekmek için mi yaşar? Yoksa iyi bir iş, güzel bir eş, son model bir araba, görkemli bir ev için mi yaşar? Bunların hepsi için mi yaşar? Yoksa hiçbirisi için mi? Sonunda ölüm olan bir hayatı düşündüğümüzde yaşamak denen olgu için tüm bunlar birer kıstas mıdır? Yoksa burada saydığımız ve sayamadığımız birçok kıstası da kapsayan tek bir gaye için mi yaşar? Tüm bu soruların cevabını tek bir ayet, Zariyat Suresi 56. ayet en net şekliyle veriyor bizlere. Bakın ne diyor ayet: “Ben, cinleri ve insanları ancak bana kulluk estenler diye yarattım.” Bu ayet bizlere gösteriyor ki, insanların şu fani hayatta tek bir gayesi bulunmaktadır. O da, âlemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya kulluk etmektir. KAYNAK: http://www.hanimlar.com/makale/dini-bilgiler/murakabenin-fazileti Peki, kulluk dediğimiz olgu tam olarak nedir? Kulluk, insan ile Allah arasındaki ilişkinin adıdır. Bu ilişkinin

KÜÇÜK BİR ÇOCUKSUN SEN

Resim
  Sen, hiç büyümeyen bir çocuksun içimde Masum korkuları, Tatlı bakışları, Ve şirin küsmeleri olan… İçimden sessizce geçip yüreğimde çığlıklarla kopan… İçindeki şehirlerde gezdirip beni, Sokaklarında kaybeden… Ve bana, kendi içimde ruhumu bulduran…   Küçük bir çocuksun sen, İçinde, çocukluğumdan kalma anıları barından… Özlemini çektiğim, Kokusunda baharı anlatan… Karanlığından korkup kaçtığım, Emin olarak sığındığım yuvamsın sen, Bacasında dumanı tüten… Rüzgârın bir o yana, bir bu yana savurduğu bir yaprak iken, Bana yolumu bulduran…   Yanlışlarımın üzerini örtüp, Bana doğru olanı getiren… En kıymetli emanetsin sen, Bana âlemlerin Rabbinden bırakılan…   Yüreğimde hiç çözülmeyecek, Ve hep ilk günkü gibi kalacak, Bir kördüğümsün sen.. Peygamber (sav)’den bugünlere, Ve dahi sonralara örnek olarak bırakılan… Gerçek aşksın sen… Ömrüme helalinden yazılan… Yüreğimde seni yaşadıkça içimde çoğalan, Tıpkı ekmek kırıntıları gibi,

İÇİNDEYİM İÇİMDESİN

Resim
Zaman… uçup da giderse… bir gün… ellerinden… ve kalbin… (buna) dayanabilecek kadar… güçlü değilse… kim tutacak… ellerinden… kim (dışarıdan) bakıp da görebilecek… geçeni kalbinin içinden… hangi yollar… ona çıkacak… ve (bu yollar) ne tür engeller barındıracak içinde… (hal böyle iken) nasıl gelecek yarınlar… ve kim koruyacak bugünlerini… hangi makamın hangi mevkisinden bir el uzanacak… sen, bu hayatın müptelası olmuşken… (gerçek manada) gönül, hiçbir makamda herhangi bir mevkiye giriftar olmazken… ve bu durum yok sayılmayacak derecede aşikar iken… bu, nasıl bir yanılmadır ki… böyle bir gaflet… insan bedenini kalp ve ruhu ile mağlup eder… “Hayat, dibi olmayan bir derinlik de olsa, içindeyim nasılsa… Benimkisi her ne kadar sığ bir yaşamak da olsa, içimdesin nasılsa…” Gurbet… yeni bir başlangıç yapar da… yeni bir firak olursa… gözlerin hiç olmadığı kadar uzakları görür de… ayakların olduğu yerde sabit kalırsa… kalbin attığı yerden… hayatın hiç olmadığı bir yere göç ederse… kim firakı sona er

İNSANIN HAMMADDESİ NEDİR?

Resim
Yaratılış gayesi açısından diğer canlı varlıklardan ayrı bir yere sahip olan insan, yapısı gereği incelenmesi gereken mühim konular arasında yer almaktadır. Bu hususta “İnsanın hammaddesi nedir?” sorusu ayrı bir önem arz etmektedir. Bu soruya cevap ararken elbette faydalanılabilecek en doğru kaynak, Allah (c.c.)’ün kitabı ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)’in kurtuluş için sımsıkı sarılmak üzere insanlara bıraktığı en büyük mucizesi ve de kıyamete kadar hükmü sürecek olan Kur’an-ı Kerim’dir.   Kur’an, insan yaratılırken kullanılan hammaddelerin toprak ve su olduğunu ortaya koymaktadır.   Kur’an-ı Kerim, bu maddelere ayrı ayrı vurgu yaparken bazen de insanın çamurdan yaratıldığını söyleyip toprak ve suyun birleşiminden insanın yaratıldığını açıklamaktadır. Tıpkı: “And olsun ki biz insanı çamurdan oluşan bir özden yarattık.” diyen Mu’minun Suresi 12. Ayet, “O, yarattığı her şeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.” diyen Secde Suresi 7. Ayet ve “Sizi toraktan y

LA GALİBE İLLALLAH

Resim
Her fani yaşam ile ölüm arasında geçirdiği o kısıtlı süre dâhilinde galip olmak için mücadele etmektedir. Dünya hayatının başladığı ilk gün bu böyleydi, son gün de böyle olacaktır. Çünkü insanoğlunun içindeki kazanma arzusu hiçbir vakit son bulmayacaktır. Ta ki o güne kadar. Son nefesi asıl sahibine teslim edinceye kadar… Kazanmak dedik. Evet! Kazanmak. Bu kelimeye hangi açıdan bakıldığı ve bu kelime ile kişinin ne anladığı ya da bu kelimeye insanın kendi gözünde ne anlamlar yüklediği önemlidir. Elbette be kelimeye yüklenen bu anlam o kimsenin hayata bakış açısını da yansıtacaktır. Bu kelimeye yüklenen bu anlam o kimsenin bu hayattan ve bu hayat sonrasından ne beklediğini, hatta ve hatta ne elde etmek istediğini de ortaya koyacaktır. Bu pencereyi biraz daha büyütüp daha geniş bir çerçeveden bakacak olursak eğer, bu kelimeye yüklenen anlamdan bir devletin yönetim şeklini tespit etmek dahi mümkün olacaktır. Bir toplumun yaşam tarzını ortaya koymak dahi… KAYNAK: https://www.beyaztarih.c