ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?
Yaşam, her geçen gün oldukça zor bir sürece girmekte ve insan, gitgide kendine yabancılaşıp yalnızlaşmaya mahkûm olur bir hale gelmektedir. Hayatın akışının insani açıdan olumsuz bir yönde değiştiği bir dünyada ise, “anlamak ve de anlaşılmak” kavramlarının önemi gittikçe artmaktadır. Çünkü bu değerler, maalesef ki, değer kaybetme yönünde artan, değer kazanma yönünde ise azalan bir seyir izlemek durumunda kalmaktadır bu koşullar altında.
Peki, anlamak mı? Yoksa
anlaşılmak mı?
Bu sorunun muhatabı siz
olsaydınız eğer, aslında hepimiz bu sorunun muhatabı durumundayız, cevap olarak
hangisini seçme gereği duyardınız?
Düşündünüz mü hiç?
O halde, hep birlikte
düşünmeye başlayalım şimdi.
Farz edelim ki, cevabınız
anlamak yönünde verilmiş olsaydı eğer, bunun neticesi ne olurdu acaba?
KAYNAK: http://physised.com/?p=853 |
Şimdi de bir diğer
seçeneğe hep birlikte göz atalım.
Farz edelim ki,
cevabınız anlaşılmak yönünde verilmiş olsaydı eğer, bunun neticesi olurdu
acaba?
İnsanlar arası ikili
ilişkilerde anlamak ne kadar önemli bir olgu ise, anlaşılmak da bir o kadar
önemli bir olgudur. Kişi, her daim ve her koşulda karşı taraf açısından anlaşılmak
ister. Kişinin karşı taraf açısından anlaşılması durumunda işler yolunda
giderken; anlaşılmama durunda da muhtemel netice ortaya çıkıp işler sarpa sarmaktadır.
Anlaşılmamanın kişide meydana getireceği en önemli sorun ise, psikoloji
kaynaklı olmaktadır. Kişi, ikili ilişkilerde anlaşılmadığını düşündüğünde ya da
bunu fark ettiğinde, tamamen kendi kabuğuna çekilmek durumunda kalmaktadır.
Kişi, kendi kabuğuna çekildiğinde ise, kendi içinde ciddi sorunlar yaşamaya
başlamaktadır. Bu psikoloji, kişinin kendisine verdiği kadar karşı tarafa da
ciddi zararlar vermektedir. Çünkü bu gibi durumlarda kişinin kendisinin olumsuz
yönde etkilendiği kadar, o kimsenin çevresi de bu durumdan kendi payına düşeni
almak durumunda kalmaktadır. Bu durumun psikolojik yansımalarına bakıldığı
zaman, kişide yalnız kalma duygusu, anlaşılmama korkusu, insanlara güvenmeme,
kendine yabancılaşma, her durumda depresif davranışlar sergileme ve buna benzer
birçok olumsuz davranış kalıplarının meydana geldiği görülmektedir.
Oysaki sadece karşı
tarafı anlamak ya da sadece karşı taraf açısından anlaşılmış olmak tek başına
yeterli olmamaktadır. Çünkü her iki durum da birbirine benzer, olumsuz
neticelerin meydana gelmesine sebebiyet vermektedir. Esasında olması gereken de, bir
kimsenin karşı tarafı anladığı kadar anlaşılması, anlaşıldığı kadar da karşı
tarafı anlaması durumudur. Çünkü doğru ve sağlıklı bir iletişim ve
etkileşim, asla tek tarafa dayanmayan ve karşılıklı meydana gelen bir olgudur. Bu
olgu, ancak ve ancak doğru ve sağlıklı bir şekilde kullanıldığı zaman, anlamak
ve anlaşılmak denen bu iki kavram bir iletişim ve etkileşim paradoksuna
dönüşmekten kurtulmuş olmaktadır.
Bu durum da bizlere
göstermektedir ki, sormuş olduğumuz sorunun tek tarafa dayanan bir cevabının
olmadığı bir gerçektir. Doğru cevap, elbette anlamak ve anlaşılmak kavramlarını
aynı anda içinde barındırmaktadır. Bu iki kavramı birbirinden ayırmak ya da bu
iki kavramı birbirinden ayrı düşünmek, iletişim ve etkileşimin zarar görmesine
neden olmaktadır. Bu paradoksu ortadan kaldırmanın tek yolu ise, bu iki kavramı
gerçek hayatta hep bir arada tutup sağlıklı ilişkilerin oluşmasına yön vermekle
olmaktadır.
Unutulmamalıdır ki, bir
kimsenin anlaşılmak istediği kadar, karşı taraf da bu kimseden anlaşılmış
olmayı beklemektedir. Bir kimsenin karşı tarafı anladığı kadar da, karşı
tarafında bu kimseyi anlaması gerekmektedir. Ki her durumda ve her koşulda,
doğru ve sağlıklı bir iletişim ve etkileşim meydana gelebilmiş olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder