YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

Bugün, adına modern çağ(!) dediğimiz günümüz dünyasında hiç kimse yoktur ki, demokrasinin temel ilkelerinden birisini oluşturan düşünce özgürlüğünü savunmasın. Ve yine hiç kimse yoktur ki, kendi düşüncesine aykırı olduğu gerekçesiyle bir başkasının düşüncesine tahammül etmesin ve onu bu düşüncelerinden dolayı yargılamasın ve dahi cezalandırmasın.

Düşünce özgürlüğünü temel ilkelerinden birisi sayan ve dahi bunu anayasal güvence altına alan demokratik düzenlerde, bu temel ilkenin çokça ihlal edildiğine şahit olmaktadır insanlık. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacaktır maalesef.

Peki, günümüzde insanlığın ve beşeri sistemlerin bu denli önemsemiş olduğu "düşünce özgürlüğü" ne anlama gelmektedir. Hiç merak ettiniz mi? Gelin hep birlikte bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

"Düşünce özgürlüğü, başka bir deyişle ifade özgürlüğü veya vicdan özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmıştır. Kimsenin müdahalesi olmadan her fert istediğini düşünme hakkına sahiptir ve bu hakkın korunması gerektiğine, düşünce özgürlüğünün kimseye duyurulmadan sadece beyinde kalan soyut bir işlem değil, açıklama, ifade, tartışma, yayınlama özgürlüğünü de beraberinde getirdiğine dair açık toplumlarda bir temel uzlaşma ilkesi olmuştur."  (wikipedia.org, 03.06.2022)

Demokrasinin temel ilkelerinden birisini oluşturan düşünce özgürlüğü, tanımından da anlaşılacağı üzere, sadece beyinde gizli tutulan soyut bir şey değildir. Aksine açıklama, ifade, tartışma ve yayınlama özgürlüğünü de beraberinde getiren somut bir eylemdir. Düşünce özgürlüğü kavramının teorik arka planına bakıldığı zaman hiçbir meselenin olmadığı göze çarpmaktadır. Lakin hepinizim ve hepimizin de çok iyi bildiği bir şey vardır ki, o da, uygulama ile teorinin birbirinden farklı olduğu gerçeğidir. Teoride kusursuz olan herhangi bir şey, uygulamada kusurlu bir şekilde meydana gelmektedir. Çünkü teoride menfaatler ölçü olarak alınmazken, uygulamada menfaatler devreye girdiği içindir ki, bu gibi çelişkili durumlar meydana gelmektedir. Çok üzücüdür ki, bu gibi çelişkili durumların muhatabı hep Müslüman kesim olmuştur. Geçmişte olduğu gibi, bugün de bu çelişkili ve abes durumların yaşandığına şahitlik etmekteyiz.

5 Mart 2017 tarihinde, Köklü Değişim Dergisi tarafından İstanbul'da düzenlenmesi planlanan fakat mülki idarenin izin vermemesi sebebiyle gerçekleşmeyen "Dünya Hilafete Neden Muhtaç?" konu başlıklı konferans, geçerli bir gerekçe gösterilmeden engellenmiş ve konferans konuşmacıları hakkında yargılama başlatılmıştı. İstanbul 30. Ağır Ceza mahkemesi tarafından başlatılan yargılamada, konferans konuşmacıları Mahmut KAR, Osman YILDIZ, Abdullah İMAMOĞLU ve Musa BAYOĞLU hakkında toplamda 31 yıl 3 ay ceza verildi. Dosya avukatlarının temyiz itirazı ile birlikte dava, İstinaf Mahkemesi'ne taşındı. 17.05.2022 tarihinde, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 2. Ceza Dairesi hiçbir gerekçe göstermeye dahi gerek duymadan keyfi bir şekilde itirazı reddetti.

KAYNAK: https://www.facebook.com/photo/?fbid=406610064683538&set=a.106336141377600

"İstinaf Dairesi verdiği bu karar ile Anayasa Mahkemesi'nin Hizb-ut Tahrir yargılamaları hakkında verdiği 9 ayrı hak ihlali kararını hiçe saydı. Çünkü Anayasa Mahkemesi 1'i Genel Kurul, 8'i daire kararı olmak üzere 9 hak ihlali kararında, ilk derece mahkemeler ve Yargıtay'ın Hizb-ut Tahrir ile ilgili yaptıkları yargılamalarda 'gerekçeli karar hakkını' ihlal ettiklerini söylemiş ve yeniden yargılama yapılmasına hükmetmişti." (köklüdegisim.net, 03.06.2022)

Yaşanılan bu olay göstermektedir ki, düşüncelerini ifade etmek isteyen fakat bu konuda engellenen ve böylece düşüncelerini dahi ifade edemeyen Mahmut KAR, Osman YILDIZ, Abdullah İMAMOĞLU ve Musa BAYOĞLU verilen bu gayrı hukuki karar ile haksızlığa mahkum edilmek isteniyorlar. Bizler de, bu haksızlık karşısında asırlar öncesinden çağlara seslenen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in hadisi şerifi ile sesleniyoruz: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır." Susmuyoruz ve Hz. Ali (r.a.)'ın sözü ile sesleniyoruz: "Haksızlığa karşı eğilmeyiniz. Zira eğilirseniz, hem hakkınızı hem şerefinizi kaybedersiniz.." Eğilmiyoruz ve Hz. Hüseyin (r.a.) gibi sözlerimizi ifade ediyoruz: "En büyük cihad, zalimin karşısına geçip; 'Sen haksızsın.' demektir." Samimi olarak açık ve net bir şekilde ifade ediyoruz ki, bu kararlarınızda, bu hukuksuzluğunuzda, bu adaletsizliğinizde siz haksızsınız.

Gayrı İslami meselelerde her türlü hakkı kendine mubah gören bu anlayış, mevzu İslam'ın kendisi olunca, bu sadece İslami bir düşünce olsa dahi, bu hakta kısıtlama ve bu hakkı engelleme yollarına başvurmakta hiç ama hiç tereddüt etmemektedir. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 25. maddesi şöyle der: "Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz." Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 26. maddesi ise şu şekildedir: "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet Resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar." Teorik bazda Anayasal Kanunlar ile koruma altına alınan(!) düşünce hürriyeti, düşüncelere vurulmak istenen prangalar ile uygulama ortamında bunun sağlanamadığını göstermektedir bizlere. Beşeri nizamların ortaya koyduğu adalet sisteminde, hırsızlık yapan, bir canlının yaşam hürriyetine zarar veren, gasp eden, fuhuş yapan, kendisinin olmayan göz diken, iftira atan, emanete ihanet eden vb. birçok kanun dışı davranış cezalandırılmazken; Allahu Teala'nın koymuş olduğu hükümler ile tüm insanlık kurutuluşa ersin diye mücadele eden ve bu yönde sadece fikirlerini beyan etmek isteyen bir davranış ise, anayasal düzenlemelerle koruma altına alınmış olmasına rağmen hukuksuzca, adaletsiz bir şekilde cezalandırılmak istenmektedir.

Tüm bu olanlar karşısında şu soruyu sormadan edemeyeceğim: "Bir sistem düşünün ki, kendi eliyle koymuş olduğu kuralların aksi yönde davranışlar sergileyip bu yönde kararlar versin ve insanlardan da bu sistemin doğruluğuna, adaletine inanılmasını beklesin? Düşünüldüğünde sizce de bu akla, mantığa ve vicdana aykırı değil midir?" Hırsızlık edeni, gasp edeni, zarar vereni, kanunlara aykırı hareket edip suç işleyeni ödüllendiren fakat bu nizama(!) uygun hareket edeni cezalandıran bir sistem ne kadar başarılı olabilir acaba?

Bugün ateistlerin, deistlerin ya da İslam dışı bir inanca sahip olanların ya da hiçbir inancı bünyesinde barındırmayanların her hakka sahip olup buna dair düşüncelerini özgürce beyan etmelerinde hiçbir sakınca görmeyenler, mevzu İslam ve onun fikirleri olduğu vakit tüm bariyerleri ile bu düşüncenin önüne bir set inşa etmektedirler. Tüm argümanlarını bu düşünceyi engellemek uğruna kullanmakta ve bunu yaparken de tüm aykırılıkları, hukuksuzlukları ve adaletsizce uygulamaları hayata geçirmekten geri kalmamaktadırlar. Fakat İslam böyle midir? Elbette İslam böyle değildir. İslam, tüm insanlığı kucaklayan, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun insanları ayrıştırmayan ve ümmet çatısı altında hepsine eşit muamelede bulunan bir din ve nizamdır. Bugün bizler, kula kulluk etmekten ziyade, Allah'a kulluk etmek gerektiğini ortaya koymaktayız. Ki insanın yaratılış gayesini Zariyat Suresi 56. Ayette Allahu Teala şöyle açıklıyor:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ 

"Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi 56. Ayet)

Allah'a kulluk etmek dışında başka bir gayesi olmayan insanın, daha doğrusu bir Müslüman'ın Allah'ın koyduğu hükümlere göre yönetilmek istediği fikrini beyan etmesi kadar doğal ne olabilir ki? Eğer ki bu doğal karşılanmıyorsa, bugün kapitalizm dışında sosyalizm, komünizm ve buna benzer farklı düşüncelere sahip kimselerin de sahip olduğu bu fikirlerden dolayı cezalandırılması gerekmektedir. Bunun yanında yapılması gereken başka bir şey vardır ki, o da demokrasinin temel ilkeleri arasında yer alan "düşünce hürriyeti" maddesinin çıkarılmasıdır. Zira beyan etmek istedikleri fakat beyan dahi edemedikleri düşünceleri dolayısıyla cezaya çarptırılan Mahmut KAR, Osman YILDIZ, Abdullah İMAMOĞLU ve Musa BAYOĞLU'nun yaşadıkları bu olay, bugün uygulanan bu beşeri sistemde düşünce hürriyetinin olmadığını en net haliyle bizlere göstermektedir. Yapılmak istenen bu şey, büyük bir zulümden başka bir şey değildir ve bu zulme ortak olup zalimlik edenlere En'am Suresi 21. ayet ile sesleniyoruz:           

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

"Allah hakkında yalan uyduran veya O'nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler."(En'am Suresi 21. Ayet)

Her Müslüman gibi, bizler de Hakk olanı söylüyor ve bu istikamet üzere yaşantımızı devam ettiriyoruz.

قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدَّارِۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ

"Onlara şöyle de: 'Ey kavmim, elinizden gelen ne varsa yapın, şüphesiz ben de vazifemi yapmaya devam edeceğim. Şu dünya yurdu kime kalacak ve bu hayat sona erince kim sevinip mutlu  olacak, elbette bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler kurtuluşa eremezler.'" (En'am Suresi 135. Ayet)

اَفَمَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى تَقْوٰى مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانٍ خَيْرٌ اَمْ مَنْ اَسَّسَ بُنْيَانَهُ عَلٰى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ فَانْهَارَ بِه۪ ف۪ي نَارِ جَهَنَّمَۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَ

"Binasını Allah korkusu ve Allah rızasına uygun olarak yapan kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını dibi sel sularıyla oyulmuş ve her an çökmeye hazır bir uçurumun kenarına kurup onunla beraber kendisi de cehennem ateşine yuvarlanacak kimse mi? Allah böyle zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez." (Tevbe Suresi 109. Ayet)

Bizler de asırlar öncesinden bugünlere ve dahi sonralara seslenen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in şu hadisi ile sesleniyoruz sizlere: "Kıyamet gününde, haklar sahiplerine mutlaka verilecektir. Hatta boynuzsuz koyun için, boynuzlu koyundan kısas alınacaktır."(Müslim) Geçici olan şu dünyada haklar zayi olsa da, zerre kadar hayır ve iyilik yapanın mükafatını alacağı ve zerre kadar şer ve kötülük yapanın da onun cezasını çekeceği o hesap gününü bekliyor ve o hesap gününe iman ediyoruz.

Amenna ve saddakna.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?

100 YILLIK UYKU HALİ