Kayıtlar

makale etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

AYNAYA BAKINCA NE GÖRÜR İNSAN?

Resim
Sahi, aynaya bakınca ne görür insan? Sadece ete bürünmüş bir iskelet yığınından oluşan cismani bir varlığı mı? Yoksa daha ötesini mi? İnsan, aynaya bakınca başka bir insanın kendisine baktığı zaman gördüğü şeyi görür. Ete bürünmüş bir iskelet yığınından oluşan cismani bir varlığı... Peki, insan sadece et ve kemikten oluşan cismani bir varlık mıdır? Elbette ki, insan sadece et ve kemikten meydana gelen cismani bir varlık değildir. İnsan duyguları, düşünceleri, hissiyatı, maneviyatı ve her şeyden de önemlisi ruhaniyeti olan pek kıymettar bir varlıktır. O halde insan, aynaya bakınca cismani varlığı dışında onu özel kılan duygularını, düşüncelerini, hissiyatını, maneviyatını ve dahi ruhunu göremez mi? İnsan, aynaya baktığı zaman cismani varlığı dışında onu özel kılan ve dış görünüş dışında onu diğer insanlardan ayıran temel özelliği olan duygularını, düşüncelerini, hissiyatını, maneviyatını ve dahi ruhunu göremez. Çünkü aynalar bize, gözle görünenin daha ötesini göstermeye

AKIL TUTULMASI

Resim
Kapitalist nizamın yaşam standartlarında gündem o denli yoğun ki, insanoğlunun akıl tutulması yaşamadığı bir gün daha geçmiyor ömrümüzden. Evet, yanlış duymadınız. Akıl tutulması! Peki, nedir adına akıl tutulması dediğimiz şey? Sözlük anlamı ile baktığımızda akıl tutulması; "aklın başka bir aklın yörüngesine girmesi ve onun etkisi altında kalması, aklın fonksiyonlarını ve zekayı kullanma yeteneksizliği, öznellik ve nesnellik arasındaki ayrımdan aklın işlevini tek yönlü olarak görmek" şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Akıl tutulması diğer bir deyişle, "doğru ve mantıklı bir şekilde düşünememek" anlamına da gelmektedir. Akıl tutulmasını ortaya çıkaran nedenlere baktığımız zaman karşımıza çıkan unsurlar, "bir konu hakkında bilgisizlik, kirli ve yanlış bilgi, bir şeye/kimseye taraf olma hissi, duygusal davranış, irade zayıflığı ve telkin" şeklindedir. Akıl tutulması esasında "iman zafiyeti" neticesinde ortaya çıkmaktadır. Buradaki en büyük etken,

100 YILLIK UYKU HALİ

Resim
Uyku hali, sadece gözlerin kapatılmasından ibaret bir durum değildir. Uyku hali, algıların da dış dünyaya kapatılması halidir aynı zamanda. Bilimsel olarak bir insan, ömrünün üçte biri kadarını uykuda geçirmektedir. Yani 75 yıl yaşayan bir kimse, 75 yıllık ömrünün 25 yılını uykuda geçirmektedir. Peki 100 yıl (bir asır) boyunca uykuda olan bir ümmet, ömrünün kaçta kaçını uykuda geçirmek zorundadır? Son Osmanlı Hilafet Devleti yıkıldıktan sonra deliksiz bir uykuya dalan bu ümmet, uyanmak ve kıyama kalkmak için daha neyi beklemektedir? Osmanlı Hilafet Devleti'nden sonra, İslam'ın reddettiği ve fakat Fransız Devrimi'nin getirdiği "milliyetçilik anlayışı" ile bin bir parçaya bölünen ve farklı coğrafyalarda birbirinden bağımsız ve İslam'dan uzak bir yaşam sürdüren Müslümanlar, Al-i İmran Suresi 103. Ayette Allahu Teala'nın yapmış olduğu uyarıyı, bir asır süresince hiç mi akıllarına getirmediler:     وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ

YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

Resim
Bugün, adına modern çağ(!) dediğimiz günümüz dünyasında hiç kimse yoktur ki, demokrasinin temel ilkelerinden birisini oluşturan düşünce özgürlüğünü savunmasın. Ve yine hiç kimse yoktur ki, kendi düşüncesine aykırı olduğu gerekçesiyle bir başkasının düşüncesine tahammül etmesin ve onu bu düşüncelerinden dolayı yargılamasın ve dahi cezalandırmasın. Düşünce özgürlüğünü temel ilkelerinden birisi sayan ve dahi bunu anayasal güvence altına alan demokratik düzenlerde, bu temel ilkenin çokça ihlal edildiğine şahit olmaktadır insanlık. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyle ve yarın da böyle olacaktır maalesef. Peki, günümüzde insanlığın ve beşeri sistemlerin bu denli önemsemiş olduğu "düşünce özgürlüğü" ne anlama gelmektedir. Hiç merak ettiniz mi? Gelin hep birlikte bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım. "Düşünce özgürlüğü, başka bir deyişle ifade özgürlüğü veya vicdan özgürlüğü demokrasinin temel ilkesidir. İnsan haklarına ilişkin bütün belgelerde ilk sırada vurgulanmış

DUA VE ÖNEMİ

Resim
Dua, aciz ve en kusurlu olan kul ile en kutsal ve kudreti sonsuz olan Allahu Teala arasında kurulan iletişimdir. Kul, dua ettiği zaman kendisini ve tüm kainatı yaratan Rabbine en samimi hali ile yönelir ve yalnızca O'ndan ister. Çünkü kulun Allah'tan istemesi, kendisi gibi aciz olan insandan istemesi gibi onu üzmez. Aksine aciz olan kul, kudreti gibi, varlığı ebedi ve ezeli olan Allah'tan isteyince, iç dünyasında adı dahi konulmayacak bir rahatlama ve mutluluk hisseder. Bilinmesi gerekir ki dua, sadece Allahu Teala'dan yardım istemek ya da bir dileğinin/isteğinin gerçekleşmesi için edilmez. Bir kul, yılgınlığa düşmemek, Allah'ın rahmeti ve bereketinden umudu kesmemek, günahlarından arınmak ve cehennem azabından korunmak için de Rabbine dua ederek sığınır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'in en sık ettiği duaların başında gelen şöyle bir hadisi şerif rivayet edilmektedir: "Allah'ım, bize bu dünyada da ahirette de güzellik ver. Bizi cehennem az

İMAN MESELESİ ÜZERİNE

Resim
İman kelimesini anlayabilmek adına, evvela iman dediğimiz zaman zihinlerde canlanması gereken şeyin tam olarak ne olduğu üzerinde durulması gerekmektedir. İman denilen kavram lügatte “güven içinde olmak ve korkusuz olmak, bir şeye tereddütsüz inanmak, içten ve yürekten bağlanmak” anlamındaki emn (eman) kökünden türemiştir. İman kelimesi aynı zamanda, “güven duygusu içinde tasdik etmek ve inanmak” anlamına gelmektedir. “Sağlamlaştırmak, kesin karar vermek ve tasdik etmek” manalarını karşılayan ve akd kökünden türeyen i’tikad da iman karşılığında kullanılmaktadır. Terim olarak iman genellikle, “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanmaktadır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min , inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de müslim denilmektedir. Ayrıca Türkçe’de müslim kelimesinin Farsça kurala göre çoğulu olan müslüman da bu anlamda kullanılmaktadır. İman kelimesinin