AYNAYA BAKINCA NE GÖRÜR İNSAN?
Sahi, aynaya bakınca ne görür insan?
Sadece ete bürünmüş bir iskelet yığınından oluşan
cismani bir varlığı mı?
Yoksa daha ötesini mi?
İnsan, aynaya bakınca
başka bir insanın kendisine baktığı zaman gördüğü şeyi görür. Ete bürünmüş bir
iskelet yığınından oluşan cismani bir varlığı...
Peki, insan sadece et
ve kemikten oluşan cismani bir varlık mıdır?
Elbette ki, insan
sadece et ve kemikten meydana gelen cismani bir varlık değildir. İnsan
duyguları, düşünceleri, hissiyatı, maneviyatı ve her şeyden de önemlisi
ruhaniyeti olan pek kıymettar bir varlıktır.
O halde insan, aynaya
bakınca cismani varlığı dışında onu özel kılan duygularını, düşüncelerini,
hissiyatını, maneviyatını ve dahi ruhunu göremez mi?
İnsan, aynaya baktığı
zaman cismani varlığı dışında onu özel kılan ve dış görünüş dışında onu diğer
insanlardan ayıran temel özelliği olan duygularını, düşüncelerini, hissiyatını,
maneviyatını ve dahi ruhunu göremez.
Çünkü aynalar bize,
gözle görünenin daha ötesini göstermeye güç yetiremez cansız varlılardır.
Peki, bir insanın
cismani varlığı dışında kendisini, öz benliğini yansıtan bu özellikleri
görebilmenin bir yolu yok mudur?
Elbette bunun mümkün
kılmanın bir yolu vardır. Bunu anlayabilmek için şu kıssaya kulak verin:
"Bir gün Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) arkadaşlarıyla otururken Ebu Leheb içeri giriyor ve
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e:
- Ya Muhammed birçok
yerleri gezdim, senden daha çirkinine rastlayamadım.
- Doğru söylüyorsun Ya
Ebu Leheb.
- Herhalde dünyanın en
çirkini sensin.
- Haklısın ya Ebu
Leheb, diyor Peygamber Efendimiz (s.a.v.).
Biraz sonra Hz. Ali
(r.a.) içeri giriyor ve tevafuk bu ya, O da:
- Ya Muhammed (s.a.v.)
bu dünyada senden güzelini göremedim.
- Doğrusun Ya Ali.
- Sana baktıkça içime
huzur doluyor.
- Doğrusun Ya Ali,
deyince meclisteki sahabe:
- Ya Rasulallah, biraz
önce Ebu Leheb geldi, "Ne kadar çirkinsin." dedi. "Doğru
söylüyorsun." dediniz. Şimdi Ali geldi, "Ne kadar güzelsiniz."
dedi. Ona da, "Doğrusun!" dediniz. "Hikmeti nedir?" diye
sorunca, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de: "İnsan, insanın aynasıdır. Kişi
kendisi nasılsa, karşısındaki insanı da öyle görür." şeklinde cevap
verir."
KAYNAK: https://geceze.com/?p=3284 |
Bu kıssa bizlere
gösteriyor ki, bir insanın cismani varlığı dışında onu özel kılan duyguları, düşünceleri,
hissiyatı, maneviyatı, ruhu ancak ve ancak o kimsenin gönül aynasına bakınca
görebilir insan. Kişi, kendi gönlünde yatan tüm hissiyatı, bir başkasının
gönlüne, doğru ve temiz bir şekilde bakabilirse görebilir. Çünkü insanın gönlü,
insanın iç dünyasını yansıtan dev bir aynadır. Oraya bakan bir kimsenin gönlü
de, o aynadan gelen, daha doğrusu o aynadan kişiye görünen güzellikleri ya da
çirkinlikleri içine alır.
İnsan, aynaya baktığı
zaman nefsin hatlarında cisimleşmiş yüzünü görüp kabarıyorsa eğer, o kimsenin
gönül aynası lekelenmiş demektir. Bu gibi kimselerin derhal yapması gereken
şey, gönlü kirleten bu aynayı değiştirmek ve "Mü'min, mü'minin aynasıdır."
(Ebu Hureyre) hadisi şerifi uyarınca gönlü ve kalbi gösterecek dost bir
ayna bulmaktır.
Dost bir ayna bulmak
yeterli olacak mıdır?
Elbette ki, sadece dost
bir ayna bulmak yeterli olmayacaktır. Kişi, dost bir ayna bulup gönül aynasını
cilalayıp her daim temiz tutmak durumundadır. Kişi, gönül aynasını cilalayıp
kalbini ve gönlünü pas ve kirden arındırıp Allah'ın rızasını kazanmak ve bu paralelde
bir yaşam sürdürmekten başka bir gayeye sahip olmamalıdır. Ki bu sayede gönül
aynasında cereyan edecek olan görüntü, saf ve temiz olur. İnsanın gönül
aynasına yansıyan görüntü ile kalp ne kadar temiz ve saf hale gelirse, insanın
elde edeceği ilahi feyz de o derece fazla olur.
İnsan, gönül aynasını
her daim nefsin arzularına götüren kir ve pastan arındırıp temiz tutmalıdır ki,
başkalarına da ayna olabilsin. İnsan, yalnızca Allahu Teala'nın hoşnutluğunu
elde etmeyi arzulayan ve gönül aynası temiz olan kimseleri kendine dost
edinmelidir ki, nefsin arzularına yenik düşürecek çirkinlikleri dostun
aynasında kontrol altına alabilsin.
Gönül (kalp) aynasının
silinip cilalanması, kalbin sık sık tövbe istiğfar ile günah kirinden ve pasından
kurtarılması gerektiğini ifade eder. Aksi taktirde günahlardan dolayı ortaya
çıkacak olan lekeler, kalbi kaplar ve bu lekeler kalpteki nuru söndürür.
Böylece o kutlu yolun aydınlanması engellenmiş ve insanın basireti bağlanmış
olur. Çünkü haram çukurunda kararıp paslanmış bir kalp; doğru ile yanlışı, iyi
ile kötüyü, güzel ile çirkini, hayır ile şerri tayin etmek üzere yol
gösterebilecek emin bir kalp değildir.
"Onlar, iman eden
ve kalpleri de daima Allah'ı hatırlayıp anmakla doygunluk ve huzura eren
kimselerdir. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla doygunluk ve
huzura erer." (Ra'd Suresi, 28. Ayet)
Allah Azze ve Celle'ye
layıkıyla kulluk edip O'nu razı etmek dışında bir gayesi olmayan insan, hem bu
alemde hem de öte alemde huzura kavuşmak istiyorsa eğer, kendisine ayna
olabilecek dost bulmanın yanında, kendisi de dostlarına ayna olabilecek sırra vakıf
olmalıdır. Onun içindir ki, insan, toz, kir ve pas gibi her türlü lekeden
arındırılmış, gönlü saf ayna gibi olmalıdır. Ki böylece kendine saf bir aynadan
bakabilsin ve baktığı bu saf aynada, ete bürünmüş bir iskelet yığınından oluşan
cismani bir varlığın da ötesinde, kendisini var eden duyguları, düşünceleri,
maneviyatı ve ruhaniyeti de görebilsin.
Unutulmamalıdır kişinin
dostunda baktığı gönül aynası ne kadar saf ve temiz olursa, dostlarının gönül
aynasından kendisine yansıyacak olan da o derece saf ve temiz olur. Kişinin
kendi gönül aynası ne kadar saf ve temiz olursa, dostları ona baktığı zaman,
kendi gönül aynasından dostlarına yansıyacak olan da o derece saf ve temiz olur.
Hülasa, baktığınız ya da baktırdığınız gönül aynalarınız, her daim saf ve temiz
olmalıdır ki, yaratılıştaki o nurani ışık hiç sönmesin.
Yorumlar
Yorum Gönder