İSLAM TARİHİNDE GENÇLER VE GENÇLERİN ÖNEMİ

 "İnsanlar içinde Yüce Allah'ın en sevdiği kimse, kötülükleri terk edip iyiliklere yönelen gençtir."(Ebu Davut)

Gençlik, insanoğluna yaşam ile ölüm arasındaki kısıtlı sürede bahşedilen en büyük nimetlerden birisidir. Gençlik çağı, sahip olunan hayallerin, tutkuların ve ideallerin yeşerdiği ve geliştiği bir dönemdir. İnsan, fani olan hayatın bu döneminde var oluş gayesini anlama çabasına girer. Bu dönemde kişinin gerçek kimliğini arayıp bulma gayesi yoğun bir seviyeye ulaşır. Çünkü bu dönemde güç ve heyecan zirvededir. Arzu, istek ve duyguların, dinamizmin, değişimin, gelişmenin ve etkileşimin en müsait olduğu zamanlardır. Aynı anda farklı duyguların yaşanabildiği çalkantılı bir dönüm noktasıdır bu dönem. Bu denli önem arz eden gençlik, iyi değerlendirilip doğru bir şekilde yönlendirildiğinde kişiye dünya ve ahret saadetini kazandırmakta; kötü anlamda değerlendirilip yanlış yönlendirilmesi halinde ise iki cihanda da kişiyi hüsrana uğratmaktadır.    

 

Gençlik dönemi, dinamik, sürekli değişen, gelişen ve bulunduğu çevreden en fazla etkilenilen bir dönemdir. Bu evrede gençliği etkileyen en önemli faktörlerden birisi dindir. Din, insana hayat veren ruhun en temel gıdasıdır. Dini söylemin kaynağı ise Kur'an-ı Kerim'dir. Gıdasını Kur'an-ı Kerim'den, yani İslam'ın kendisinden almayan bir ruh, içinde bulunduğu bedende hayat bulamayacaktır. İslam ile etkileşim halinde olan gençlik, kendisinde bu yönde meydana gelecek olan ruhsal değişim ile gerçek kimliğini oluşturabilecektir. Aksi taktirde İslam'ı bilmeyen bir gençlik, kendisinden dahi yoksun bir hayat yaşayacaktır.

 

İslam, insana gerçek anlamda olması gereken şekli vermektedir. Bu sayede, İslam mayası ile yoğrulmuş gençlerin faaliyetleriyle İslam zirveye ulaşma başarısı göstermiştir. İslam Tarihi bu gençlerin örnekleri ile doludur. İlk Müslümanlar incelendiği zaman, toplumun her kesiminden gençlerin çoğunlukta olduğuna şahit olunmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) gençleri sever ve onlara ayrı bir önem verirdi. Elbette o gençler de Peygamber Efendimizi (s.a.v.) severlerdi. İslam, kimsenin bilmediği bir din iken, İslam hareketini asıl yönlendiren ve Arap Toplumu'nun yeni kimliği haline gelmesinde büyük bir özveri ile mücadele edip Peygamber Efendimize (s.a.v.) yardımcı olanlar, tam olarak bu idealist gençlerdi. İçinde bulunduğu toplumda refah ve itibar sahibi ailelerini terk eden bu gençlerin çoğu, çileli bir sürece talip olmak pahasına, büyük fedakarlıklar yaparak Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bulunduğu safta yer almayı tercih etmişlerdi. Sonraki zamanlarda ise bu gençlerin arasından önemli vazifeler ifa eden şahıslar yetişmiştir. Aralarından devlet başkanları, valiler, hakimler, öğretmenler ve ülke fetheden komutanlar dahi çıkmıştır.

KAYNAK: vhttps://sorularlaislamiyet.com/nasil-guzel-bir-musluman-olurum

Bilindiği üzere ilk Müslümanların çoğu gençlerden oluşmaktaydı. Genç yaşta İslam'ı kabul edenlerden Hz. Ali (r.a.) 10, Abdullah b. Ömer ve Ebu Ubeyde b. el-Cerrah 13, Ukbe b. Amir 14, Cabir b. Abdullah ve Zeyd b. Harise 15, Abdullah b. Mesud, Habbab b. Eret ve Zübeyr b. Avvam 16, Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi'l Erkam, Sa'd b. Ebi Vakkas ve Esma bint Ebu Bekr 17, Muaz b. Cebel ve Musab b. Umeyr 18, Ebu Musa el-Eşari 19, Cafer b. Ebu Talip 22, Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebu Ubeyde, Ebu Hureyre ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında idiler.

 

Mekke'den hicret edilip Medine'ye gelindiğinde, burada da İslam davasını gençler taşıdılar. Enes b. Malik'in anlattığına göre, Ensar'dan 70 genç vardı. Bu 70 gence "Kurra" denilirdi. Akşam vakitlerinde Medine'nin çeşitli bölgelerine dağılıp ders halkaları oluştururlardı. Oradaki halka namaz kıldırır, sabah olduğunda da Hz. Peygamber'in (s.a.v.) mescidine gelirlerdi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu gençleri İslam'a davet için Bir-i Maune'ye göndermişti. Ne var ki, 70 kişiden oluşan bu genç topluluk, bu yolculuk esnasında tuzağa düşürülüp şehit edilmişlerdi.

 

Hz. Peygamber (s.a.v.) Müslüman gençleri düşünmekle kalmamış, O, gayrimüslim gençleri de düşünmüştür. Semura b. Cundeb'in rivayet ettiğine göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ashabına, müşriklerin gençlerini öldürmemeleri talimatını vermişti. Abdullah, babası Ahmed b. Hanbel'e bunun ne anlama geldiğini sorduğu vakit, O: "Yaşlı neredeyse İslam'a girmez. Genç ise İslam'a yaşlıdan daha yakındır." cevabını vermiştir.

 

İslam'ın ilk yıllarında büyük hizmetleri olan gençlerin başında, Peyhamber Efendimiz'in (s.a.v.) amcasının oğlu Hz. Ali (r.a.) gelir. Hz. Ali (r.a.), Müslümanlar arasında ün kazandığı kahramanlıklarını 20-30 yaşları arasında olduğu zamanlardaki gençliğinde kazanmıştır.  

 

Hz. Ali'nin (r.a.) ağabeyi olan ve 25 yaşında Habeşistan'a hicret eden Cafer b. Ebu Talib, Habeşistan Hükümdarı Necaşi, Hristiyan din adamları ve saray ahalisinin huzurunda yaptığı konuşma ile İslam'ın Arap Yarımadası dışında tanınması hususunda önemli bir katkı sağlamıştır.

 

Mus'ab b. Umeyr (r.a.) zengin bir ailenin çocuğu idi. Mekke'de en şık giyinen ve en güzel kokuları süren bir gençti. Mekke'de Kureyş'in gençleri arasında en müreffeh hayatı yaşayan gençti. Onun Müslüman olduğunu öğrenen ailesi, onu yakalayıp hapsetti. Ailesi Mus'ab'ın Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yanında yer almasına rıza göstermiyordu. Mus'ab bir yolunu bulup evden kaçtı ve Habeşistan'a hicret etti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) 1. Akabe Beyatı'ndan sonra onu Medine'ye gönderdi. Mus'ab b. Umeyr (r.a.) iki nüfuzlu kabile reisleri olan Üseyd b. Hudayr (r.a.) ve Sa'd b. Muaz'ın (r.a.) İslam'a girmelerini sağladı. Mus'ab b. Umeyr (r.a.) bu kutlu yolda Uhud Savaşı'nda şehit oldu.

 

Kureyşli gençlerden bir diğeri de, Kureyş liderlerinden olan ve Bedir Savaşı'nda kafir olarak ölen Utbe b. Rebia'nın oğlu Ebu Huzeyfe (r.a.) idi. Ebu Huzeyfe (r.a.) zengin, asil ve bolluk içinde yaşayan bir kimse idi. Babasından sonra Kureyş'in liderliği kendisini bekliyordu. Fakat Eu Huzeyfe (r.a.), bütün bu serveti, makamı, mevkii, itibarı ve rahatlığı bırakıp İslam'ı seçmişti.

 

Tebliğin ilk yıllarında Hz. Peygamber'e (s.a.v.) evini tahsis eden ve 17 yaşında İslam'ı kabul eden isim, Erkam b. Ebu'l-Erkam (r.a.) idi. Onun evindeki faaliyetler önemli bir adımı teşkil ediyordu. Çünkü bu ev, davet faaliyeti için son derece elverişli bir konumda, Safa Tepesi'nin eteğinde bulunuyordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) burada ashabına hem dini bilgiler öğretiyordu hem de İslam'a davet görevini yerine getiriyordu. Burada gerçekleşen faaliyetler sonucu pek çok kimsenin İslam'a girdiği bilinmektedir. Hz. Ömer (r.a.) Daru'l-Erkam'da Müslüman olanların sonuncusu olarak kabul edilmektedir.  

 

Mekke döneminde olduğu gibi Medine döneminde de gençlerin faaliyetleri devam etmektedir. Zeyd b. Sabit (r.a.), Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından komşu ülkelerin hükümdarlarına, emirlerine ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların pek çoğunu yazmıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat ettiğinde, vahiy katipleri arasında yer alan Zeyd b. Sabit (r.a.) 21 yaşlarındaydı. İslam Devleti'nin ilk halifesi Hz. Ebubekir (r.a.) döneminde Zeyd b. Sabit (r.a.) Kur'an-ı Kerim'i toplamakla görevlendirilmiştir.  

 

Bu ve buna benzer birçok örnek bizlere göstermektedir ki, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gençlerle ilgili bütün ilişkilerinde İslam davasını yüklenen, inancı sağlam, dini bütün, ahlaki yönden gelişmiş ve iffetli bir gençlik oluşturmayı gaye edinmiştir. Bu kapsamda Hz. Peygamber (s.a.v.) vahiy katiplerini genellikle gençler arasından seçmiş, İslam'a davet mektuplarını da gençlere yazdırmıştır. Gençlerden öğretmen tayin etmiş, valiler atamış, ordulara komutan tayin etmiş, savaşlarda sancağı bizzat gençlere vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.), gençlere bu gibi farklı görevler vererek onlara ne derece önem verdiğini göstermiştir. Onları pasif bir şekilde yanında tutmamış, onlara aktif bir rol vererek bu davanın önemli bir parçası haline getirmiştir. Zira biliyoruz ki, bu kutlu yolda yaşlılar Peygamber Efendimize (s.a.v.) muhalefet etmiş, gençler ise O'nun yanında yer almıştır. Bu sebepledir ki, İslam Toplumu'nun şekillenmesinde ve gelişmesinde, İslam'a ait değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında, neticesini Allah'tan umarak gençler çok önemli görevler üstlenmişlerdir.   

   

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالَّذ۪ينَ اٰوَوْا وَنَصَرُٓوا اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّاۜ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ

 

"İman edip hicret eden ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenlerle, onlara kucak açıp yardım edenler, işte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve kesintisi olmayan güzel ve bol bir rızık vardır." (Enfal Suresi, 74. Ayet)

 

Her anlamda büyük bir önem arz eden gençlik, insan ömrünün baharıdır. Bu ömürden verimli bir ürün almak isteyen bir kimse, ürününü baharda eker ve kaliteli ürün almak için de etrafındaki zararlı otları ve dikenleri temizler. Bunu da ancak İslam ile mümkün kılar. İslamsız geçen bir ömür, kendi haline bırakılmış, etrafını zararlı ot ve dikenlerin kuşattığı bir tarla gibidir. Burada geçen her an, baharları sonbahara dönüşmüş ve bir hiç uğruna heba edilmiş bir ömrü temsil eder.

 

"Kıyamet günü, Ademoğlu şu beş şeyden sorgulanmadıkça Rabbinin huzurunda sorgudan kurtulamayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede ve nasıl geçirdiğinden, malını nerede kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden." (Tirmizi)

 

İslam'ın ilk dönemlerinde olduğu gibi içinde bulunduğumuz bu dönemlerde de ve bundan sonraki dönemlerde de, toplumun geleceğini gençler oluşturacak ve şekillendirecektir. Bunun doğru bir metot üzere olması elzemdir. Çünkü gençlerin bu anlamda sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlanmaları onların en doğal hakkı ve İslam Toplumu'nun yararının bir gereğidir. Bu anlamda gençlik, sahip olduğu enerji ve dinamizmi Hz. Peygamberin (s.a.v.) gençleri yetiştirirken uyguladığı yaklaşım metodu paralelinde kullanmalı ve bu metottan asla taviz vermemelidir. Elbette bu yol, oldukça meşakkatli, zor ve sıkıntılarla dolu bir yoldur. Fakat varılacak olan hedef, bu yoldaki tüm zorlukları kolaylığa, tüm sıkıntıları huzura, dikenli tüm bahçeleri de gülistana çevirecektir. Bu dava uğruna, şu fani dünyada sahip olunan makam, mevki, şan, şöhret, nam, itibar, rahatlık ve buna benzer her ne varsa bir kenara bırakılacak ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yetiştirdiği ve İslam'ın ellerinde şekillendiği gençler gibi, gayelerin en mukaddes olanına hizmet edilecektir. İslam sancağı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında gençlerin ellerinde göklerde dalgalandığı gibi, bugün de kıyamete dek yine İslam'ın yetiştirdiği gençlerin ellerinde yükselecektir. Huzur ve kurtuluş ancak İslam'dadır.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?

100 YILLIK UYKU HALİ