ÇAĞIMIZIN KENDİNİ İLAHLAŞTIRAN ACİZ KULLARI
Yaşadığımız çağ, öyle
insanlarla doludur ki, bu insanlar ne kadar aciz olduklarının farkında dahi
değillerdir. Onlar, kovulmuş şeytanın yeryüzündeki temsilcileri rolünü
layıkıyla yerine getirmekle emrolunmuşlardır. Bu insanlar, özellikle biz Müslüman
halka önce, her şeyi yoktan var eden Allah'ı unutturmaya çalıştılar ve sonrasında
ise kendi ilahlıklarını ilan edecek davranışlar içine girdiler. Tıpkı, "Yeryüzünün
ilahı benim. Sizlerin nasıl yaşaması gerektiğine ve ne tür bir ölüm ile
hayatlarınızın son bulacağına ben karar veririm." dercesine
girdiler hayatlarımıza. Bu kimseler, bu dünyada sahip oldukları güç(!) ile her
alanda her şeye hükmedebilecek kudretlerinin olduğunu varsayıyorlar
kendilerince. Bu yüzdendir ki, pervasızca ve tıpkı bir tiyatrocu edasıyla
insanların hayatları üzerinde çeşitli oyunlar oynamaya devam ediyorlar. Bu
oyunları görmek için çok uzaklara gitmeye de gerek yok elbette. Akledebilen
kimseler, şu an yaşadıkları olayları akıl süzgecinden geçirmiş olsalar dahi, ne
tür bir oyunun içinde yer aldıklarını pek tabi görebilir. Elbette doğru olan bu
şeyi görmek isterlerse eğer...
KAYNAK: https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2022/03/firavun-el-ayak-kesme-cezasi/ |
Bilindiği üzere 2019
yılının sonlarına gelindiğinde Çin'in Wuhan kentinde Covid-19 furyası patlak
vermiş ve oradan da dünya, adına salgın denilen bu şey ile meşgul hale
gelmişti. Bu süreçte insanlar ölüm ile korkutulmuş ve adına salgın dedikleri bu
şey ile ölüm, sanki Covid-19 ile icat edilmiş gibi bir algı var edilmişti.
İnsanlık evlerine hapsedilmiş, insanlar arası bağlar ve iletişim kopma
noktasına getirilmişti. Televizyon kanalları her gün, aralıksız bir şekilde
salgına yakalanan ve salgın sonrası ölen kimselere dair istatistiki verileri
paylaşarak insanların psikolojilerinde onları kendilerinin hain emellerine yem
yapacak yerler inşa ediyor ve bu yerlere hiç kimselere sormadan
yerleşiyorlardı. Hasta ve yaşlı bir bünyenin kaldıramayacağı ilaçlar, ilacının
olmadığı söylenen bir hastalık karşılığında insanlara çare olacakmış gibi
kullandırılıyordu. Yakalandığı hastalık ile bünyesi zayıflayan bu kimseler,
kullandığı bu ağır ilaçlar ile adeta ölümün kapısını kendi elleriyle ardına
kadar aralıyorlardı. Bünyesi kaldırmayan, vücut direnci düşük olan ve yeterli
şekilde beslenmeyen kimseler ölüme yenik düşüyordu. Bu hastalığa yakalanan
kimseler, en yakınları tarafından yalnızlığa mahkum edilip yine, bu dünyada en
sevdikleri tarafından ölüme terk ediliyorlardı. İnsanlık, yaşadığımız şu fani
dünyada mahşerin bir provasını yapıyordu adeta. Herkes, birbirinden kaçışıp
duruyordu.
Tüm dünyada bunlar
yaşanırken, Dünya sahnesinde kendilerine yeni bir rol biçilen insanlık, içinde
bulunduğu çaresiz durumdan kurtulma gayesiyle kendisini bu role kaptırmış ve bu
hastalığın çaresi olacak aşının bir an evvel bulunması için sabırsızlıkla
bekliyordu. Derken bir yıldan kısa bir süre sonra aşının bulunduğu haberi
basına servis edildi. Bu aşılar ile ilgili, "Aşı olan bu hastalığa
yakalanmayacak. Aşı olan bu hastalığı hafif atlatacak. Aşı olan
ölmeyecek." gibi ifadeler kullanıldı. Ne yazık ki, bu söylemlerin
hepsi karşılıksız çıktı. Aşı olan kimselerden bu hastalığa tekrar yakalananlar,
bu hastalığı ağır geçirenler ve bu hastalık sebebiyle ölenler oldu. Cereyan
eden bu olaylar göstermektedir ki, Covid-19 hastalığı ve aşısı ile ulaşılmak
istenen insanlık dışı bazı emeller bulunmaktadır. Bu yolda ilerleyenlerin en
büyük gayesi, Dünya nüfusunu azaltmaktır ve bunda başarılı da oldular. Bu
emellerinden de hala vazgeçmiş değiller. Çünkü hala yalanlarına devam edip bu
filmi yönetmeye ve bizlerden bu filmde hem oynamamızı hem de bu filmi oturup
izlememizi istiyorlar. Bedenlerimiz üzerinde istedikleri gibi tasarruf
ettikleri gibi, akıllarımız üzerinde de tasarruf etmek istiyorlar. Bence bu
konuda başarısız sayılmazlar. Sizce de öyle değil mi?
İnsanın derdine deva
olacağını söyledikleri aşılar, bugünlerde bu aşılarda ortaya çıkan yan etkiler
ile gündemdeki yerini almış bulunmaktadır. İnsanlık, çare diye üretilen bu
aşıların insanların dertlerine deva olmadığı gibi, kendilerini daha büyük bir
dert ile karşı karşıya bıraktığına şahit olmaktadırlar. Bu aşılar, ölümcül yan
etkiler barındırmakta ve bu yan etkiler günbegün ortaya çıkmaktadır. Eski
Pfizer çalışanı Karen KINGSTON da Covid-19 aşılarında zehirli madde olan
grafenin olduğunu ve bunun aksinin iddia edilemeyeceğini ifade etti. Bu süreç
göstermektedir ki, bu kimseler Covid-19 ile dünyaya saldıkları korkunun
meyvesini aşı ile toplamaya çalışmak istiyorlar. Yani, sizi kendisiyle
korkuttukları ölüm ile baş başa bırakıyorlar ve bunu da size çözüm diye
sunuyorlar. Milyonlarca yetişkine bu zehri aşıladıkları yetmezmiş gibi, bugün
gözlerini çocuklara dikmiş bulunmaktadırlar. Oysaki, Avrupa
İlaç Ajansı, Covid-19 aşısının 12-15 yaş arası çocuklarda kullanılmak üzere
Mayıs 2021'de acil kullanım yetkisini uzatmasından bu yana, çocuklar arasında
aşırı ölümlerde %691 gibi şok edici bir artış olduğunu duyurdu.
Covid-19 ile hayatımıza
yeni giren bir diğer konu, adına "HES Kodu" dedikleri bir diğer
kontrol mekanizması. Yani tam açılımı ile "Hayat Eve Sığar"
safsatası... Bu kod ile kontrollü sosyal hayat devreye girmiş oldu. Tamamen
kontrol altına alınmış olduk. HES Kodu olmadan hareket edemez bir vaziyete
geldi insan. Özgürlük(!) naralarının atıldığı bir çağda, özgürlüğümüzü kendi
ellerimizle kısıtlar hale geldik.
Covid-19 sürecinde
hastalığın yayılmasını önlediği ve koruma sağladığı söylenen maskeler, bilimsel
hiçbir dayanağı olmamasına rağmen kullanımı zorunlu hale getirilen argümanların
başında geliyordu. İnsana faydadan çok zarar veren maskeler, insanların oksijen
alıp karbondioksit verme sirkülasyonuna maruz kalmalarına sebebiyet veriyordu.
Genetik yapısı ile
oynanmış gıdalar, yapay et, sentetik sığır eti ve buna benzer çalışmalar ile
mahsulleri ifsada uğratan bu anlayış, ortaya attığı bu alternatifler ile
sorunlara bir çözüm getiriyormuş görüntüsü vermektedir. Oysaki bu sorunların
başını kendileri çekmekte ve bu gibi sorunları ise kendileri üretmektedir.
İnsanları olacak olan bu kıyamet senaryosuna da kendilerinin belirlediği
aktörler ile hazır hale getirmeye çalışıyorlar. Fatih Altaylı'nın şu
söylediklerine kulak verin: "Karıncayı Alex Atala diye bir şef var.
Biliyorsunuz. Amazonas diye Amazonların şefi. Onda yedim karıncayı. Gayet
güzel. Şimdi böceğin suda yaşayanını yiyip de suda yaşamayanından büyük bir
şekilde nefret etmek pek mümkün değil. Ben hep şunu söylerim: 'Dünyanın
geleceği böceklerde.' Dünyada en fazla bulunan hayvan cinsi ya da canlı cinsi
diyeyim. Zannederim böcekler. Nüfus böyle artmaya devam ederse başka
seçeneğimiz yok." Bu tarz söylemler ile yapmak istediklerini
normal bir hale getirmek istiyorlar. Mahsulleri ifsada uğratıp mahsulleri
azaltmakla, açlıkla, korku ile ve ölüm ile bizleri sınamak istiyorlar. Bu
söylem ve yaptırımlarla ilahlıklarını ayan beyan ilan ediyorlar. Allah Azze ve
Celle, Bakara suresi 155. ayette şöyle buyuruyor:
"Sizi
mutlaka biraz korku ve açlık ile; biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden
noksanlaştırmak suretiyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele." (Bakara
Suresi 155. Ayet)
Allah Azze ve Celle, Bakara suresi 156. ayette ise, bu gibi durumlarda gerçek bir müminin duruşunun nasıl olacağı konusunda şöyle buyuruyor:
اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ
"Onlar,
başlarına bir musibet geldiğinde: 'Doğrusu biz Allah'a aidiz ve kuşkusuz O'na
döneceğiz.' derler." (Bakara Suresi 156. Ayet)
İnsanları rızkı ile
korkutan ve onlara bu şekilde yön vermeye çalışan bu kimselere, Sebe Suresi 24.
Ayet en iyi cevabı şu şekilde veriyor:
قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ قُلِ اللّٰهُۙ وَاِنَّٓا اَوْ اِيَّاكُمْ لَعَلٰى هُدًى اَوْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ
"Onlara:
'Sizi göklerden ve yerden kim rızıklandırıyor?' diye sor. Cevap vermezlerse:
'Allah'tır.' de ve ekle: 'O halde ya biz
veya siz, ikimizden biri doğru yolda, diğeri ise apaçık bir sapıklık içindedir.'"
(Sebe Suresi 24. Ayet)
Bu ayet göstermektedir
ki, bu kimselere içinde bulunduğu bu ahval ile apaçık bir sapıklık
içindedirler. Gerçek bir mümin, şu fani hayatta elbette rızık ile bir derdinin
olmadığını, Allah'ın rızka kefil olduğunu ayetleri ile garanti ettiğinden bilir.
Allah Azze ve Celle'nin garanti ettiği rızkı ne kimse azaltabilir ne de kimse
bollaştırabilir. Her şey, O'nun izni ve bilgisi dahilindedir.
اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ
"Muhakkak ki Allah, evet O, bütün rızıkları veren, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olandır." (Zariyat Suresi 58. Ayet)
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ
"Eğer Rahman size verdiği rızkı kesiverecek olsa, o zaman sizi rızıklandıracak olan hani kim? Gerçek şu ki, onlar azgınlık içinde ve haktan uzaklaşma hususunda direnip duruyorlar." (Mülk Suresi 21. Ayet)
Ekonomik anlamda
insanların içine düştüğü dar boğazda zenginlerin servetlerine servet katması ve
yoksul olanların daha da yoksullaşması, nakitsiz topluma geçiş sağlanması
düşüncesi, çipli kimlik ve ehliyetlerin devreye girmesi, insanlara çip
takılması, bu ve buna benzer düşünceler, insanların temel sorunlarına çözüm
üretmekten ziyade, güç(!) sahiplerinin kendi imparatorluklarını büyütme
çabalarından başka bir şey değildir. Sınırlarını her daim genişletmek için çaba
gösterdikleri bu imparatorlukta, insanlar her daim kontrol altında tutulmak
istenmektedir. İnsanları kontrol altında tutmak dahi yeterli olmamakta ve insanların her
eyleminden haberdar olmanın yollarına başvurulmaktadır. Teknolojinin
nimetlerinin güç(!) sahipleri tarafından onların kötü emelleri uğruna
kullanıldığı şu çağda, insan vücuduna yerleştirilmiş bir çip ile yaşam ve ölüm
hakkını dahi ellerinde tutmak istiyorlar. Böylelikle onların işine yaradığınız
sürece sizi hayatta tutacaklar ve bir gün, artık onların işlerine yaramadığınız
düşüncesi onlarda var olduğunda, sadece bir tuşa basıp sizi patlatmayacakları
ve hayatınıza son vermeyecekleri ne malum? Yani, insana dair her şeyi kontrol
altına alıp tek bir tuş ile insanlığa ömür biçme gayesinde yol alıyorlar.
İlahlıklarını yaptıkları ile tescilliyorlar.
Bill ve Melinda Gates
Vakfı, İngiltere merkezli Oxitec'in tartışmalı olarak ilerleyen genetiği ile
oynanmış sivrisinek tasarlama projesini finanse ediyor. Bu projedeki
amaçlarının Afrika'da her yıl 700.000'den fazla insanın ölümüne sebep olan
sıtma hastalığını ortadan kaldırmak olduğu söyleniyor. Bu proje ile laboratuar
ortamında yetiştirilen böcekler, vahşi dişilerle çiftleştiğinde onların yavrularının
ölü doğmasını sağlaması ve bu sayede hastalık yayan sivrisinek popülasyonunun
yok edilmesi hedefleniyor. Uzmanların bildirdiğine göre, sadece dişi
sivrisinekler ısırıyor, yani Oxitec'in mutant erkek sivrisineklerinin hastalık
yayamayacağı söyleniyor. Sizce bu söylemlerinde samimiler mi? Sıtmadan daha
vahim ve çözümü daha kolay olan ise, kendilerinin sömürgesi olan Afrika
ülkelerinde yaşanan ve ölümlere sebep olan açlık sorunudur. Gerçekten insanlık
adına çözüm üretmek istiyorlarsa eğer, Afrika gibi ülkeleri sömürmeyi bırakıp
onların kaderi haline getirdikleri açlığa neden son vermiyorlar? Bunu yapsınlar
ki, bizler de onların ulaşmak istedikleri gayelerinde ne kadar samimi
olduklarını görelim. Biliyoruz ki bu gayelerinde samimi değiller ve insanlık
adına atmış oldukları tek bir adım dahi yok.
Ürettiği sivrisinekler
ile insanlığın başına bela olmayı planlayan Bill Gates ve onun gibi kendi acziyetinin
farkında olmayan küresel güruha, Nemrut gibi ilahlık taslayan bir imparatorun burnundan girip beynini kemiren bir sivrisineğin ona kendi elleriyle ölüm
getirdiğini hatırlatmak isterim. Sizlerin meydana getirdiği bu sivrisinekler de
size ve sizin gibilere ölüm getirecektir. İşte, ancak o zaman, Allahu Teala'nın
yarattığı en zayıf varlık olan bir sivrisinek kadar bile güçlü olmadığınızı
anlayacaksınız. Var oluşunuzun acizliğini iliklerinizin her zerresine kadar
hissedeceksiniz. Belki yine o zaman boğulmak üzere olan Firavun gibi, son anda tövbe
edecek ve pişman olacaksınız. Ama son pişmanlığınız tıpkı boğulup giden Firavun
gibi fayda vermeyecektir. Sizler de Covid-19 aşısı diye ürettiğniz ve insanların
vücuduna enjekte ettiğiniz zehirli sıvılarda boğulacaksınız. Boğulduğunuzu
hissettiğniz anda Alemlerin Rabbi olan Allah'ı bir ve tek sayacaksınız ama buna
vaktiniz olmayacak. Gücünüz yetmeyecek. Güçsüzlüğünüz içinde karanlıklara
gömülüp cehennem ateşiyle hesaba çekilmek üzere tekrar diriltileceksiniz. En
büyük pişmanlığı da, elbette yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşe atıldığınız
anda yaşayacaksınız. Göreceksiniz ki, bu ateşe odun taşıyan eller, şu an
yanarak acısını ruhunuzun en derinlerine kadar hissettiğiniz eller ile aynı.
İstiyorlar ki, bizler de onlar gibi, onların kokuşmuş nizamları gibi hayatımızın her alanından Allah ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'in getirdiklerini çıkaralım ve sadece onlara köle olalım. İstiyorlar ki, yeryüzünde hükümranlığı onlara bırakıp söz hakkını onlara verelim. İstiyorlar ki, Dünya denen bu diyarda istedikleri gibi at koştursunlar. Kendileri hür ama yönettikleri halk onlara kul ve köle olsun istiyorlar. Biliyoruz ki, siz ve sizin gibiler, hayatlarımızda her daim var olan ve sürekli etrafımızda uçuşan fakat görünmeyen tozlar gibisiniz. Ne zamanki üzerinize Güneş ışığı vurur, işte o zaman pisliğinizi örten karanlıklar yok olur ve görünmezliğiniz ortadan kaybolur. Ortada gezinip duran tozlarınız ayan olur. Sizler de, sizlerin eliyle insanlığın başına bela ettiğiniz o vahşi nizamlarınız da Allah'ın vaadi ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.)'in müjdesi olan Hilafet ile son bulacak ve İslam, nuru ile bu karanlıkları tekrar aydınlatacaktır.
O aciz, zavallıların
yaptıkları ve yapmak istediklerine dair söylenecek çok söz var. Fakat her şeye
verilebilecek tek cevap var: "Yaratan ve yöneten, yaşatan ve öldüren
O'dur. Mülk O'nun, hakimiyet ve hüküm O'nundur. Hesap gününün sahibi O'dur."
Yorumlar
Yorum Gönder