YALNIZLIK OYUNLARI
Bir gün…
Herkes derin bir uykuya dalmışken…
Ve hatta uyku dahi uykudayken…
Dipsiz ve derin bir kuyuya düştü insan…
Bir çıkmazın dibinde, bitmeyen bir paradoksun içinde kaybolup da
kendini yeniden keşfedip bulamadı inan…
Tamamlanması gerekirken hep yarım kaldı ve anbean eksilmeye devam
etti böylece…
Ve kendisine o derece yabancılaştı ki insan, artık kendisini dahi
tanıyamaz oldu…
Her köşeyi kaptırmış olmasına rağmen, kuytu köşelerde kendi başına
köşe kapmaca oynamaya başladı bir an…
…hayat, sıfırlanan bir durum olmamakla birlikte, bazen sıfırdan
başlamaktır. Öncesi yokmuş gibi, sonrasını planlamaktır. Yaşamaktır.
Yaşatmaktır. Her düşüşte, yeniden ayağa kalkmaktır. Ve nihayetinde
yıkılmamaktır…
Ve o gün…
Sosyal görünen bir hayatın asosyal kısmında, sahte mutluluklara
teslim oldu insan…
Galipmiş gibi gösterilen mağlubiyetlere razı oldu her an…
Etrafındaki herkes bir varmış, bir yokmuş misali, kalabalıklar
içinde, yalnızlığı oynadı işte…
Mevsimi her daim bahar zannedip de kara kışları yaşamaya mahkûm
oldu böylece…
…en büyük mağlubiyet, bu hayatın aldatıcılığına kapıldığınız anda,
tatmış olduğunuz yenilgi ile başlar. Ve bunun ardı arkası hiç ama hiç kesilmek
bilmez. Gerçekler ile aranıza bir perde çekilir ve siz, içine düşmüş olduğunuz
bu derin kuyuda saadeti yaşadığınızı zannedersiniz. Oysaki farkında dahi
ol(a)madığınız şey, perdenin ardında mevcut bulunan gerçekler ile vuku bulunan
eziyetlerin mesaisinin en başından itibaren başlamış olduğudur. Böylece normal
süresi içinde yaptıklarınız yetmediği gibi, mesai yaparak ekstra zaman
harcadığınız bu an’lar, gözünüzün ve gönlünüzün önünde beliren perdenin her
şeyi tüm çıplaklığı ile görmenizi engellemesi yoluyla, sahte bir mutluluk yaratarak
gerçek mutsuzluğu inşa ettiğiniz an’ların ta kendisi olur her daim…
KAYNAK:https://www.monapsikoloji.com/modern-zamanda-yalnizlik/
Ve o gün…
Hayatı, sonu olmayan bir şeymiş gibi yaşayıp sonsuz…
Ve kendisini, hiç ölmeyecekmiş gibi ölümsüz sandı insan…
Oynanan bu hayat oyununda, sahnede kalabalıklar tarafından
alkışlanıp da, sahnenin arkasında hep yalnız kaldı inan…
Ve böylelikle uzun ve değersiz, ölümsüz ve gereksiz oldu her an…
…ve insan bilmelidir ki, yaşamı değerli kılan asıl şey, kişinin
gözünü açtığı ve başını yastığa koyduğu her an, ölümü kendisine yakın bir dost
bilmesidir…
Ve bugün…
Bir anda, yaşanan ve yaşanacak olan her şeyi utuverdi insan…
Her yanlışı doğruya tercih etti…
Ve yaradılış gayesi aniden kayboldu da gitti…
İşte böyle bir gaflet içinde silindi tüm hafızalar…
Dün hiç olmadı…
Bugün yok sayıldı…
Ve yarın hiç olmayacakmış gibi tükendi de gitti…
…geçmiş zaman içinde: ‘‘Kendim
için seni harcayamam. Lakin senin için kendimi harcayabilirim.’’ konumunda fedakâr bir varlık iken insan;
bugün: ‘‘Senin için kendimi harcayamam. Lakin kendim için seni
harcayabilirim.’’ konumuna gerileyen
bencil bir varlık durumunda…
İşte bugün…
İnsan özüne ait her şeyi…
Ve hatta yalnızlığını dahi terk etti de gitti…
İşte bu yüzden…
Şimdilerde yalnız dahi değil insan…
Çünkü yalnız olan, yalnızlığın ta kendisi…
Yorumlar
Yorum Gönder