DOĞRULARIMIZ VE ALGILARIMIZ
Bu makale, tamamen gözlemlere dayanan bir durum neticesinde oluşturulmuş bir makaledir. Eminim ki, birçoğunuz da bu makaleyi okumaya başladığınızda gözlemlerinizde bu tarz durumların yer aldığını fark edeceksinizdir. Ya da ihtimal dâhilinde olan diğer bir durum neticesinde, daha farklı bir durumun mevcut olduğunu düşünüp belki de bu söylediklerime karşı çıkacaksınızdır. Ve bu da, en doğal hakkınızdır.
Her
insanın hayatı boyunca, mevcut durum paralelinde var olan doğruları olduğu
gibi, bir de söylediklerinin dışında, gerçek durumu yansıtan algıları vardır.
Doğrular, bir olay ve/veya durum ile ilgili olarak olması
gerekeni ortaya koyarken; algılar ise, bir olay ve/veya durum
ile ilgili olarak kişinin bakış açısına ışık tutup aslında var
olanı ortaya koyar.
Öğrenmek
ve Bilmek Hakkında…
Bilmek,
sınırları olan bir olgudur. Fakat öğrenmek, tam tersi bir durumu yansıtan ve
sınırları olmayan bir olgudur. Genel manada insanoğlunun doğruları, olması
gereken durum dâhilinde böyle bir neticeyi ortaya koyar. Lakin insanoğlunun
algıları ise, tüm bu doğruları alt üst eder ve her şeyi bildiğini var sayar.
İnsanoğlu her şeyi bildiğini varsaydığı bu durum dolayısıyla da, öğrenme denen
olgunun önüne aşılmaz duvarlar inşa eder ve öğrenmeyi kendi elleriyle sekteye
uğratıp kendi gelişimini bir kısır döngünün ellerine teslim eder. Bu yüzdendir
ki, gelişim sağlanmaz ve insanoğlu hep aynı nokta üzerinde hareket eder.
Yapılan
Hatalar ve Doğrular Hakkında…
Hiç
kimse hayatı boyunca, basit olsa dahi hata yapmak istemez. Ve herkes, yapmış
olduğu hatayı kabul etmez, edemez. Doğrularımız, bir hatanın yapılmış olması
durumunda bunu kabul etmeyi ve bir başkasının hatasını görmek yerine kendi
hatalarımızı görmek gerektiğini söyler. Fakat algılarımız ise, genel olarak
insanoğlunun yapmış olduğu hataları kabul etmediğini, kendisini adeta kusursuz
biri gibi gördüğünü ve kendi hatalarını görmek yerine bir başkasının hatalarını
gün yüzüne çıkarmak için olağandışı çabalar harcadığını göstermektedir. Bu
durum bizlere göstermektedir ki, insanoğlu kendi kusurlarını örtme ve/veya
ortaya koyma durumunda sübjektif bir tavır sergilerken;
bir başkasının kusurlarını örtmek dışında, bu kusurları ortaya koyma durumunda
ise objektif bir tavır sergilemektedir. Bu durum
bir hata olmakla birlikte, işte bu yüzdendir ki, insanoğlu bu konu dâhilinde ve
benzeri birçok şeyde yapmış olduğu hatada ısrar eder. Oysaki herkesin hata
yapma, yanılma, yanlış karar verme ve yanlış karar alma payı her zaman vardır.
Çünkü insan, kusursuz değildir. İnsan, hiçbir zaman kusursuz olmadı ve
olmayacak da.
Duygu ve
Mantık Hakkında…
Mantık,
kullanım alanı sınırsız olan bir durumu temsil ederken; duygu ise, kullanım
alanı sınırlı olan bir durumu temsil etmektedir. Mantıksal yaklaşımlar, yapılan
ve/veya yapılacak olan hataları minimum düzeye çekerken; duygusal yaklaşımlar
ise, tam tersi bir neticeye sebep olup yapılan ve/veya yapılacak olan hataları
maksimum düzeye çıkarır. Doğrularımız, karar alma süreçlerinde mantıksal bir
çerçevede yol almamız gerektiğini söyler. Lakin algılarımız ise, karar alma
süreçlerinde daha çok duygusal bir yöntem izlediğimizi gösterir. Bu nedenledir ki,
insanoğlu sınırlı olan yaşam sürecine sınırsız olan hatalar yükler ve yapılan
her hata, sayıca az olan doğruları yok ederek bu paradoksun gitgide büyümesine
sebep olur.
Kaçırılan
Bazı Şeyler ve Sonrası Hakkında…
Hayat,
her insan için beklenmedik olaylar ve durumlarla doludur. Kimi zaman iyi; kimi
zaman ise kötü… İnsanoğlu karşısına ne zaman, ne tür bir fırsat çıkacağını
bilmediği gibi; ne zaman, ne tür bir tehditle karşılaşacağını da bilemez.
Doğrularımız, bu hayatta elde edemediğimiz ya da elde edip de kaçırdığımız bazı
fırsatlara takılıp kalmamayı ve yeni fırsatların peşinde koşmamız gerektiğini
söyler. Lakin algılarımız ise, bu hayatta elde edemediğimiz ya da elde edip de
kaçırdığımız birçok fırsatın ardından bakıp durduğumuzu ve yeni arayışlara bir
son verdiğimizi göstermektedir. Bu gibi durumlar da, insanoğlunun genel
olarak kendi psikolojisine yenildiğini göstermektedir.
Oysaki bilinmesi gerekir ki, insanoğlunun bu hayatta kaçırmış olduğu bazı
şeyler, aslında insanoğlu için bir kurtuluş ve yeni kapıların açılmasının bir
yoludur. İlk etapta, insanoğlunun içinde bulunmuş olduğu psikolojik durum
gereği, insanoğlu bu durumun farkında olmayabilir. Ya da bu durumu olması
gerektiğinden daha farklı bir biçimde algılayabilir. Fakat görülecektir ki,
yaşanılan bu olayların üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra ve duygusal
düşünmelerin yerini mantıksal düşünmeler aldığında, aslında kaçırılan bu şeyin
bir kurtuluş olduğudur. Ve böyle bir durumda, insanoğlu kendi
psikolojisini yönetme yolunda büyük bir adım atmış
olacaktır.
Din ve
Bilim Hakkında…
Din,
insanoğlunun Allah ile olan ilişkilerini düzenleyen, neleri yapıp neleri
yapmaması gerektiğini öğreten, sevap ile günahın, helal ile haramın bilgisini
sunan değerler sistemine verilen addır. Bilim ise, tabii varlıkların ve
olayların nasıl ve ne şekilde işlediğini keşfetme ve bu durumları açıklama
faaliyetlerine denilir. Din ve bilim arasındaki ilişkide, doğrularımız ve
algılarımız arasında çatışma oluşturan kısım; dinin sorgulanamaz,
bilimin ise sorgulanabilir olduğu kısımdır. Doğrularımız,
sadece dinin kendisinin sorgulanamaz olduğunu ve dinin bilimin sorgulanabilir
olmasına ve bilimin gelişimine bir engel teşkil etmediğini söyler. Oysaki
algılarımız, dinin sorgulanamaz oluşunu bilimin ve daha birçok şeyin
sorgulanamaz olduğu şeklinde yorumladığını ve bu durumun gelişime bir engel
teşkil ettiğini göstermektedir. Bu algı nedeniyledir ki, din ve bilim arasında
bu denli ters yönlü bir ilişki kurulmaktadır. Bu algı nedeniyledir ki, dindar
olan bir kişinin kendisini gelişime kapattığı ve hiçbir şeyi sorgulamadan
yaşadığı gibi bir durumun oluşturulması istenmektedir. Oysaki din ve bilim
arasındaki harmoniyi yakalayan bilim adamlarına göz attığımız vakit algılanan
durumun normal hayatta böyle olmadığı gerçeği ortaya çıkacaktır. Bu harmoniyi
yakalayan bilim adamlarına birkaç örnek verecek olursak: fizik alanında Isaac
Newton, Paul Davies; tıp alanında İbn-i Sina;
din, felsefe ve epistemoloji alanında ise Gazali, tarih ve coğrafya
alanında Katip Çelebi, matematik alanında Ömer
Hayyam ve bunun gibi birçok isim yer
alır.
Objektif
davranıldığı takdirde, bir gözlem birçok netice ortaya koyar ve her gözlem,
yeni bir doğru meydana getirir. Gözlemlerim sonucu oluşturduğum bu makalede,
doğrularımız ve algılarımız arasındaki ters yönlü ilişkiyi ortaya koymaya
çalıştım. Vermiş olduğum örnekler de göstermektedir ki, doğrular ve algılar
sübjektif olarak değerlendirildiğinde birbirine zıt sonuçlar meydana getirmekle
birlikte, objektif olarak değerlendirildiğinde ise birbirine paralel sonuçlar
vermektedir. Bu sebeple, olaylar ve durumlardan pozitif yönlü sonuçlar alınmak
isteniyorsa, algı yönetimi olması gereken yönde sağlanmalı ve mevcut olan durum
ile olması gereken durum arasındaki farklar ortadan kaldırılmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder