SINIRSIZ ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE

Özgürlük, geçmişten bugüne değin var olan ve günümüz dünyasında çokça tartışılan ve gelecekte de üzerinde tartışılması muhtemel olan bir kavramdır. Esasında bu kavram hakkında tartışma konusu olan en önemli konuların başında “sınırsız özgürlük”  ve “özgürlüğün bir sınırının olup olmaması” gelmektedir.

Kavramsal olarak incelediğimiz vakit:“En genel haliyle özgürlük, bağlı ve bağımlı olmama, dış etkilerden(etkenlerden) bağımsız olma, engellenmemiş ve zorlanmamış olma halini dile getirmektedir. Buna paralel başka bir gündelik tanımı, insanın kendi kararlarını kendi istemine ve düşüncelerine göre belirleyebilmesi ve kendi seçimlerini kendi iradesi ile yapabilmesi olarak belirir.”  (wikipedia, 2013) Bu kavramı bu tanımlar çerçevesinde irdelediğimizde ve belli ölçütlere göre düşündüğümüzde dahi bazı konularda ve bazı alanlarda özgürlüğü kısıtlayan çeşitli durumların ortaya çıkabileceği aşikârdır. Örneğin, kendi iradenizle bir fakülte bitirmiş olsanız dahi, mezuniyet sonrası iş hayatına atılmaya karar verdiğinizde içinde bulunduğunuz koşullar ve yapmayı düşündüğünüz iş ile ilgili sahip olmanız gereken çeşitli kriterler, kararlarınızı belirleyen ve rotanızı değiştiren dış etkenler olarak karşınıza çıkabilir. Böyle bir durumda iradenizin aksi yönde hareket etmek durumunda kalabilirsiniz. Bir açıdan bakıldığında karar, yine sizin kendi özgür iradeniz ile verilmiş bir karar olabilir. Fakat dış etkenlerden bağımsız olmayan, bilakis dış etkenlere bağımlı olarak değişen ve bu paralelde ortaya çıkan ve zorunluluk gerektiren bir karadır bu. Ve nihayetinde bu durum, özgürlük önünde küçük de olsa bir engeldir. Bu nedenledir ki, kavramsal olarak mümkün görünen bazı şeyler, gerçek hayatta bazen mümkün olmayabilir. Bu da, kavramlar ile gerçek hayatta var olan durumun çatıştığı gerçeğini en açık ve net haliyle ortaya koymaktadır.

KAYNAK: https://www.mardinmedya.net/haber/7070/ey-ozgurluk-kanadi-kirik-guzel-kuscugum-1.html

Özgürlük kavramının başına bir de “sınırsız”  kavramını getirerek düşünmeye çalıştığımızda bunun gerçekte mümkün olmadığını ve böyle bir şeyin “ütopik”  bir duruma işaret ettiğini fark edebiliriz. Neden mi? Sınırsız özgürlük olması durumunda gerçek hayatta meydana gelebilecek bazı durumları hayal etmeye çalışalım. Örneğin, özgürlüğün sınırının olmadığı bir ortamda bireyleri engelleyen herhangi bir şey olmayacaktır. Yasal herhangi bir sınırlama bulunmayacaktır. Böyle bir durumda “devlet”  denen mekanizmaya da ihtiyaç duyulmayacaktır çoğu zaman. Bu yüzden, bir kişi sırf canı istedi diye, yani özgür iradesine dayanarak, bir başkasının canına kast edebilir. Bir kişi bir başkasının özgürlük alanını çok kolay bir şekilde ihlal edebilir. Bir kişi bir başkasının mal varlığını gasp edip, kişisel haklarına tecavüz edebilir. Bu ve benzeri daha birçok örneğin yaşanabileceği bir toplumda önüne geçilmeyecek suçlar işlenir ve bunun bir yaptırımı olmaz. Önlenemeyecek karışıklıklar, huzursuzluklar çıkar ve bunun düzene girmesi, disipline edilmesi pek mümkün olmaz. Hesap edilemeyecek sonuçlar meydana gelir ve bunun da bir önlemi alınamaz.

 

Tüm bu sonuçları kendi hayal dünyamızda derinlemesine düşünmeye çalıştığımızda özgürlüğün belli sınırlar içinde olması gerçeği ortaya çıkar. Olan ve de olması gereken de budur aslında. Bu halde, “Özgürlüğe sınır koymanın ölçütü ne olmalıdır?”  sorusunun cevabı bir merak konusu haline gelmektedir. Bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

Bir bireyin, bir devletin ya da bir toplumun tahammül konusundaki direnç noktası, yani taviz veremeyeceği son nokta, özgürlüğün sınırını net bir biçimde çizmiş olur. Bir bireyin direnç noktası, kendi kişisel varlığı, değer yargıları, inançları ve benzeri konularda tahammül edemeyeceği kısımdır. Böyle bir durumun varlığı halinde, birey kişisel haklarını durumun gerektirdiği koşullar çerçevesinde, ya kendisi ya da kanunların elverdiği ölçüde koruma altına alır. Bu sayede bu alanda oluşabilecek hak ihlali minimum seviyeye çekilmiş olur. Bir devletin direnç noktası, bir birey, kurum, kuruluş, topluluk ve benzerinin yasalara aykırı hareket etmesidir. Devlet yasalara aykırı hareket edildiği vakit, aykırı hareket eden hakkında bağımsız mahkemeler aracılığıyla gerekli işlemleri yapar ve kanunların gerekli gördüğü müeyyideleri uygular. Bu sayede toplumda düzeni ve asayişi sağlar. Toplumun direnç noktası, örf ve adet, değer yargıları ve ahlaki değerler ve benzeri konularda tahammül edemeyeceği kısımdır. Böyle bir durumda, toplumun tahammül noktasını aşanlara uygulanacak olan yaptırım, elbette maddi bir müeyyide şeklinde olmayıp manevi bir müeyyide şeklinde olacaktır. Toplum bu sayede, bu alanda benimsemiş olduğu kendi öz değerlerini yaşatmaya çalışır.    

Peki, bu alandaki asıl sorun nedir?

Asıl sorun, genel olarak özgürlüğün tek taraflı düşünülmesi ve esasen tarafı olmaması gereken özgürlüğün bir tarafa çekilmek istenmesidir. Oysaki kişinin özgür olması demek, başka birinin özgürlük haklarına aykırı hareket etmesi, başka birinin özgürlük alanını işgal etmesi, başka birinin özgürlüğünü kısıtlaması demek değildir. Lakin gerçek hayatta yaşanan durum, tam tersi bir durum olduğu içidir ki, bu tarz problemler ortaya çıkmaktadır.

Bir diğer sorun ise, bu anlamda sarf edilen sözler ile gerçek hayatta ortaya konan davranışlar arasında bir tutarsızlık olmasıdır. Bu tutarsızlık sebebiyledir ki, özgürlüğün sınırı olan tahammül sınırı birçokları tarafından aşılmakta ve birileri bir başkasının özgürlük alanını işgal etmektedir çoğu zaman.

Başka bir sorun ise, bireylerin kendi özgürlük alanlarını korudukları şekilde bir başkasının özgürlük alanını da, bu şekilde koruma konusunda gerekli özeni göstermemeleri ve bu konuda samimi olmamalarıdır. Bu sebepledir ki, insanlar arasında bir kutuplaşma olmakta ve bu yönde fikir ayrılıkları yaşanmaktadır. Bu ve benzeri durumların ortaya çıkmış olması da, toplumda istenmeyecek neticelere sebep olmaktadır. 

Yapılması gereken…

Eğer ki, bu alanda beliren tüm sorunlar ortadan kaldırılmak isteniyorsa, her birey düşünce yapısını bu yönde olumlu sonuçlar doğuracak şekilde değiştirme konusunda samimi olmalı ve gerçek hayatta da bunu davranışlarına yansıtabilmelidir. Ki bu alanda beliren sorunlar tamamen ortadan kalkmazsa bile minimum hale gelebilsin. Şüphesiz ki, toplumu değiştiren bireyin ta kendisidir ve toplumsal bir değişimin yolu, bireysel değişimden geçer.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?

100 YILLIK UYKU HALİ