LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDUN RESULULLAH

La ilahe illallah… İmanın esaslarının özünü ifade eden cümle için kullanılan tabir… Allah’tan başka hiçbir ilahın bulunmadığını, O’nun dışında yer alan tüm ilah sayılanların sahte olduğunu, kâinattaki canlı-cansız tüm varlıkların yegâne hâkiminin, tek sahibinin Allah olduğunu ifade eden mukaddes bir kelime. Bir diğer adı ile Kelime-i Tevhid…

Tevhid, Allah’ın zatında, sıfatlarında, mabud oluşunda bir ve tek olduğunun zihnen ve kalben kabul edilmesi manasını taşımaktadır. Bu sebepledir ki, Tevhid inancı hak dinin temelini teşkil etmektedir. İslam dinine girmek isteyen bir kimsenin yapması gereken ilk şey, kelime-i tevhidi içtenlikle benimsemesi ve yaşantısını da bu düstur üzerine bina etmesidir. Kelime-i Tevhid, içerik ve muhtevasına gerçek anlamda iman ederek onun gerektirdiği doğrultuda hayatını idame ettiren insanlara cenneti vacip, cehennemi ise haram kılan kıymettar bir cümledir. Aynı zamanda kendisini İslam’a adayan insanların en çok söyledikleri, fakat manasını en az bildikleri bir kelimedir.

KAYNAK: https://www.gursesgazetesi.com/yasam/kelime-i-tevhid-nedir-nasil-cekilir-kelime-i-tevhid-anlami-ve-faziletleri-h45121.html

Bu kelime gereğince insanoğlu “mü’min” veya “kafir” olarak adlandırılmaktadırlar. Bu kelime, Zariyat Suresi 56. Ayette; “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” şeklinde ifade edilen yaratılışın gayesi, sevap ve günahın kaynağıdır. Din, bu kelime üzere tesis edilmiş ve bu uğurda cihad kılıçları kınından çıkarılmıştır. Bu da göstermektedir ki, bu anlayış Allah’ın kulları üzerindeki en büyük hakkıdır. Onun vesilesi ile hak din olan İslam’a girilir ve cennetin kapıları onun aracılığı ile açılır.

Bu kelimenin manasını hakkıyla bilip yaşamak için evvela onun ne manaya geldiğini bilmek gerekir. Bilinmesi gerekir ki, bu cümle iki temel unsurdan oluşmaktadır. Bunlardan birincisi “la ilahe” kısmı, ikincisi ise “illallah” kısmıdır. Bu iki kısmın birbirinden ayrı düşünülmesi asla ve asla mümkün değildir. Çünkü bu iki kısmın birbirinden ayrılması halinde iman dediğimiz olgu kesinlikle tahakkuk etmeyecektir. İman dediğimiz şeyin tam manasıyla gerçekleşebilmesi, ancak bu iki unsurun tam manasıyla zihnen ve kalben kabul edilmesi ile mümkün olabilmektedir. Aksi bir durumda iman sadece bir temenni olarak kalır ve sahibine “mü’min” vasfını asla kazandıramaz. Buna binaen tevhidin birinci kısmı olan “la ilahe” ilah yoktur manasını taşımaktadır. “La” kelimesi burada olumsuzluk manası taşımakta, “İlahe” ise ilah manasına gelmektedir. “İllallah” kelimesi ise Allah’tan başka manasına gelmektedir. Bu iki kelimeyi bir araya getirdiğimizde ise “Allah’tan başka ilah yoktur!” manası ortaya çıkmaktadır. La ilahe illallah Muhammedun resulullah ise, “Allah’tan başka ilah yoktur, Hz.Muhammed (s.a.v.) O’nun elçisidir.” manasını taşımaktadır.

Anlaşılacağı üzere Kelime-i Tevhid, inanç esaslarının ve dolayısıyla dinin özünün iki temel üzerine kurulmuş olduğunu bizlere göstermektedir. Bunlardan ilki, Allah’ın yüceliğini ve birliğini; ikincisi ise, O’nun insanlarla münasebetini sağlayan nübüvveti vurgulamaktadır. İmam Gazali; “Allah’tan başka ilahın bulunmadığına inanmanın imanın kemali için yeterli olamayacağını kaydettikten sonra, Hz. Peygamberin risaletinin önemine değinir ve nübüvveti tasdik etmekle imanın tamamlanacağını belirtir.”

Bu durum da biz insanoğluna gösteriyor ki, Allah’ı ilah edinip Peygamberin risaletini kabul etmeyenler iman bakımından noksan kalmış olacaklardır. Allah’ın varlığını kabul edenler ve O’nun dışında ilah yerine konulan putları yıkan, tağutları yok eden ve sahte ilahları yerle bir eden kimseler elbette O’nun insanlara kendi elçisi olarak gönderdiği Peygamberin risaletini de aynı şekilde kabul etmelidir ki iman denilen olgu tam manasıyla sağlanmış olsun.

Bilinmelidir ki, “La ilahe illallah” Hz. Adem (a.s.) ile son peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) arasında gelmiş geçmiş tüm peygamberlerin müşterek davet ve de ortak çağrısıdır. Rabbimiz bu gerçekliği Enbiya Suresi 25. Ayette şöyle açıklıyor: “Senden önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka: ‘Benden başka hiçbir ilah yoktur. O halde yalnızca bana ibadet edin.’ diye vahyederdik.”

Mü’minun Suresi 32. Ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Aralarında: Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilahınız olamaz, diye (tebliğ yapan) ve kendilerinden olan bir peygamber gönderdik.”

Gelmiş geçmiş tüm peygamberler, gönderilmiş oldukları toplulukları “La ilahe illallah” ilkesini kabul edip bu doğrultuda bir yaşam sürdürmeye davet etmiş, Allah’tan başka hayata müdahale edenin olmadığını, O’ndan başka hiçbir kimsenin insanoğlunun hayatına kanun koyarak veya yasalar çıkararak müdahale etme hakkının bulunmadığını, ibadet ve itaat edilecek yegane mercinin O olduğunu en net haliyle onlara anlatmışlardır.

“Tağuta kulluk etmekten uzak duran ve Allah’a yönelenler var ya, işte onlar için müjde vardır.” (Zümer Suresi, 17)

“Ey iman edenler! Kafirleri veli (dost, yardımcı, yönetici) edinmeyin.” (Nisa Suresi, 144)

“La ilahe illallah Muhammedun Resulullah” diyerek Allah’tan başka ilah olmadığını, O’ndan başka kanun koyucu olmayıp hükümranlığın sadece O’na ait olduğunu kabul eden ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmayıp Peygamberinin risaletini tasdik eden her Müslüman, bu düstur üzere, emrolunduğu gibi dosdoğru bir yaşam sürdürmek zorundadır. Bu kelimenin manasını tam manasıyla kavrayıp bu dünyada iken cennetin kapılarını açacak o anahtarı cebine koymalı ve kendinden emin bir şekilde iki cihanda da saadete kavuşmalıdır.  

Zaman, her bir Müslüman için saadete giden o yolda hakkıyla yürüme zamanıdır.

O halde neyi bekliyoruz?

Yolculuk başlasın…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?

100 YILLIK UYKU HALİ