DEĞER PARADOKSU
Değer, çok büyük bir perspektife sahip olup da dar bir
çerçeveye sığmayacak olan bir kavramdır. Değerin kelime anlamı irdelendiğinde,
genel olarak kişinin nesne ile olan ilişkisinden meydana gelen nitelik
karşımıza çıkmaktadır. Oysaki dönüp baktığımız vakit bu kavramın matematiksel
alanda, iktisadi alanda, bilhassa insan ilişkileri alanında ve benzeri daha
birçok alanda farklı bir öneme sahip olduğunu görmekteyiz.
İktisadi alanda değer kavramının neyi ifade ettiğine
baktığımız vakit, karşımıza ilk olarak çıkacak olan kişi iktisadın kurucusu
olan Adam Smith’tir. Adam Smith, 1776 yılında yayımlanan ‘Milletlerin
Zenginliği’ adlı kitabında, ‘‘Bir maldan elde edilen toplam
faydayı kullanım değeri belirler ve bir malın diğer malları satın alma gücünü
ise değişim değeri belirler.’’ demiştir. Bu anlayışa göre, bir malın
kullanım değerinin değişim değerini belirlemesi ve dolayısıyla kullanım değeri
yüksek olan malların değişim değerinin de yüksek olması gerekmektedir. Oysaki
Adam Smith’in belirtmiş olduğu bu durumun gerçek hayattaki tezahürünü
irdelediğimiz zaman işin iç yüzünün hiç de böyle olmadığı anlaşılacaktır.
Örneğin, su ve elması kıyasladığımız zaman şöyle bir durum ile karşı karşıya
kalacağızdır: Su çok yararlı olmasına, doğada çok bulunmasına ve
kullanım değeri çok yüksek olmasına karşılık suya ödenmiş olan para (değer) ile
genel olarak bir şey alınamazken; kullanım değeri hemen hemen hiç olmayan ve
doğada nadir bulunan elmasa ödenen para (değer) ile miktar babında çok fazla
satın alım yapılabilmektedir.
KAYNAK: https://images.app.goo.gl/R96uPEHC96VtC55z9
İktisadi manada, kullanım değeri yüksek olan su gibi
bir malın değişim değeri az iken, değeri çok az olan elmas gibi bir malın
değişim değerinin yüksek olması ‘değer paradoksu’ olarak
adlandırılır.
Değer paradoksunu insan ilişkileri açısından
düşündüğümüz vakit, karşımıza çıkacak olan durum değer ölçütünün çok değişmiş
olduğudur. İnsan ilişkileri değer paradoksu ile kıyaslandığında ise bu durumun
değer paradoksunun aksi yönde ilerlediği görülecektir. Şöyle ki, insan
ilişkilerinde, karşısındakini çokça önemseyip, ona çok değer veren biri, bu
değere layık görülen kişi tarafından genel olarak aynı değere sahip
olmayacaktır. Birçoğumuzun da gerçek hayatta test etmiş olduğu gibi, bu
ilişkilerde karşı tarafa gereken değeri vermeyip karşı tarafı çokça önemsemeyen
biri, bu seviyede bir değere layık görülen kişi tarafından gereğinden fazla
önemsenip gereğinden fazla bir değere layık görülecektir. Bu denli bir
çelişkinin etrafında kümelenen değer kavramı, insan ilişkilerinde doğada
gereken değere sahip olması yönünden nadir bulunan insanların hak ettiği değere
layık görülmemesi ve gerçek hayatta gereken değere sahip olmaması yönünden
çokça bulunan insanların belki de hiç hak etmediği ölçüde bir değere layık
görülmesi, günümüz koşullarında insan ilişkililerinin ne boyutta bir değişim
gösterdiğinin en büyük kanıtı olsa gerek.
Değerin bu denli değersizleştiği dünyamızda, insan
ilişkilerinde yaşanan bu ters yönlü değişim bir noktadan sonra, biz insanları
geçmişe özlem duyar hale getirip belli bir tarih içinde sıkışık bir şekilde
yaşamamıza sebep olacaktır. Oysaki her şey hak ettiği değer ölçütünde
değerlendirilseydi, değer dahi bu denli değersiz duruma düşmezdi. Değer,
insanların ona yüklediği anlam ölçütünde değerin gerçek mahiyeti esas
olacaktır. Aksi bir durumda değer dahi her durumda değersiz kalacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder