YARATICI YIKIM
“Yaratıcı yıkım” sözü kulağa hoş geldiği gibi, aslında bir o kadar da ürkütücü. Bu tılsımlı söze hangi açıdan bakıldığı çok önemlidir. Örneğin ekonomi boyutundan bakıldığında karşımıza Avustralyalı iktisatçı ve siyaset bilimci Joseph Alois Schumpeter çıkar:“Oluşan yeni olguların, diğer olguları eskiteceğini ve zamanla yıkacağını ve ayrıca yeni bir sistem üretmek için eski sistemi yok etmek gerekir.” fikrini savunmasıyla.
Günümüz
dünyasında olayların akıl almaz bir hızla geliştiği ve değiştiği bu ortamda
belki de en çok tartışılan olgu, günümüz dünyasının ekonomik sistemini
barındıran“kapitalizm”dir. Kapitalizm, sahip olduğu dinamizm
ile ekonomik sistemler içerisinde belki de en karmaşık olanıdır. “Kapitalizm, doğası gereği
bir ekonomik değişim biçimi ya da yöntemidir… Asla, ama asla durağan olamaz.
Yaratıcı yıkım süreci kapitalizmin asli olgusudur.” (Schumpeter; Kapitalizm, Sosyalizm ve
Demokrasi)
Yaratıcı
yıkım salt ekonomik bir kavram değildir. Yaratıcı yıkım sosyal, siyasi, hukuki,
kurumsal bir kavramdır aynı zamanda. Bu kavram temelinde hayatın her alanında
meydana gelebilecek değişimleri karşılayan bir “paradigma dönüşümünün
işareti” niteliğinde
olup sadece bir ekonomik krizin yansıması olmamıştır.
Alman
filozof Friedrich Wilhelm Nietzsche’ye
göre: “Yaratıcı yıkım, yaşam
gücünün ortaya çıkışıdır. Yaşam, sürekli bir kaos halidir. Bu ortamda insanın
doğasından gelen bir özelliği vardır ki, o da yıkıp yeniden yapmaktır.”
Batı’da
ortaya çıkan bu kavram, sadece yıkmak üzerine kurgulanmış olmayıp, eski yıkılırken
yerine daha iyisinin, daha güçlüsünün ve eskisinden daha verimlisinin simültane
bir biçimde yaratılması üzerine kurgulanmıştır. Günümüzde insan davranışları
incelendiğinde çokça bir yıkım olduğu göze çarpmaktadır. Ülkelerin kendi içinde
ya da uluslar arası ya da en basitinden bireylerarası yıkımların artış
gösterdiği bir dönemi içinde barındıran bir süreçten geçmekte üzerinde
yaşadığımız dünya. Evet, günümüzde bir yıkım olduğu bir gerçek fakat ortada
başka bir gerçek var ki, o da yaşanan bu yıkımların yaratıcı yönünün olmadığı
ve salt yıkım odaklı olduğudur.
Geçmişten
günümüze dünyanın yaşamış olduğu bu dönüşüm içinde belki de en çok rastlanılan
olay yıkımların salt olduğu gibi kalmasıdır. Bu durumun sebeplerine
bakıldığında ise en önemli nedenin “çıkar
çatışması” olduğu
ortaya çıkacaktır. Çıkar çatışmalarının altında yatan ise, bireysel güdülerden
başka bir şey değildir. Belki de tüm ülkelerin yoğun olarak uyguladığı ekonomik
sistem olan kapitalizmin insanlar üzerindeki en büyük etkisi “bireysel güdü”lerin
baskın bir şekilde ortaya çıkması ve “toplumsal
güdü”nün yok olmasıdır. Yaşanan olayların sosyal yönü
incelendiği zaman “Yaratıcı yıkım süreci kapitalizmin asli
olgusudur.” diyen
J. A. Schumpeter bu yönüyle bugün için belki de yanılmış olmaktadır.
Her
yanlış, ardında başka bir doğru saklar. Her yeni doğrunun ortaya çıkışında “yaratıcı bir yıkım” mevcuttur. Çünkü ortaya çıkan her
doğru, kendisinden önce doğru olarak bilinen yanlışın yeryüzünden silinmesine
yol açar, ortaya çıkan her yeni doğru bir öncekinden daha iyi, daha güçlü ve
daha verimli sonuçlar verebiliyorsa eğer.
Yorumlar
Yorum Gönder