TEKLİ KALABALIK VE ÇOKLU YALNIZLIK
Düşündünüz mü hiç?
Onca kalabalığın içinde yalnızca bir tek kişisiniz.
Ya bu büyük kalabalığın aynı parçalarından sadece birisi olursunuz ya da onca
kalabalıktan sıyrılıp kendinize has yegâne bir parça olarak kalırsınız.
Evet! Asıl mesele de bu zaten. Günümüzde gittikçe
birbirine benzemeye başlayan kalabalıkların içinde kendin olabilmek ve kendini
bu kalabalığa benzemekten korumak.
Neden mi böyle diyorum? Bu sorunun cevabını bulmak
için etrafımıza ya da en basitinden kendimize bakmış olmamız yeterli bir kaynak
olmaktadır.
O halde başlayalım. Özelden genele doğru giden bir
yol izleyelim sizlerle. En azından bu yolda yalnız yürümeyelim. Bana bu yolda
eşlik edin hadi.
Evvela toplumun bir parçası olarak, yani bir birey
olarak kendimizden başlayalım. Günümüz yaşam tarzında hepimizin üzerinde en
azından akıllı bir cep telefonu mevcut bulunmaktadır. Bunun dışında tablet,
laptop gibi elektronik ürünleri sayma gereği bile duymuyorum. Çünkü bizlere en
yakın olan materyal cep telefonlarımızdır. Sabah uyanırken ilk ona dokunuruz ve
akşam uyurken de en son onunla vedalaşırız. Gün içinde de yeterince, hatta
fazlasıyla onunla birlikteyizdir. Onun tırnağına taş değmesin diye o kadar
mücadele ederiz ki, bu da onun her şeyimiz olduğunun en büyük göstergesidir.
Onun tırnağı mı var dediğinizi duyar gibiyim? Evet, belki de cansız bir varlık
için uygun düşmeyen bir kullanım oldu bu. Lakin bunu cep telefonlarının
hayatımıza bu denli girmediği bir zaman için kullanmış olsaydım sizleri
doğrulardım. Ama günümüzde cep telefonları insanların yerlerini aldığı için bu
kullanımı yanlış bir kullanım olarak görmüyorum elbette. Sanırım sizler de bana
hak verirsiniz ortaya atmış olduğum bu tezde. Evet! Cep telefonlarımız
günümüzde bizlerin en değerli yol arkadaşı olmuş durumda. Gittiğimiz her yerde
ve her zaman bizimle birlikteler. Bütün yaşantımızı o küçük el aletlerinin
içine sıkıştırmış bulunmaktayız. Ve bu durumdan hiçbirimiz şikâyetçi
görünmüyoruz an itibariyle. Hele ki whatsapp, instagram, facebook, twitter ve buna
benzer uygulamalar ile yaşantımızın her halini, cömert bir şekilde paylaşıp
durmaktayız sosyal mecralarda. Gizlimiz saklımız, mahremimiz, gelenek
göreneğimiz ve buna benzer herhangi bir şeyimiz kalmadı maalesef. Ne kadar da sosyal bir hayat yaşıyoruz değil
mi asosyal yaşantılarımızda?
Evet!
Bu da, bizlerin tekil yalnızlığı, sadece bizlere ait olan.
Şimdi de, kendimizi sorguladığımız bu örnekte koca
bir toplumu düşünelim. Bunu yaparak, aslında durumumuzun ne kadar da içler
acısı olduğunun resmini çizmiş olacağız. O halde hiç vakit kaybetmeden
başlayalım şimdi. Çünkü zaman da bu duruma ayak uydurmuş olacak ki, durmaksızın
akıp gitmeye devam ediyor.
O halde zamanın kendisine dokunalım şimdi toplum
olarak. Evet! Toplum da bizler gibi, günümüz teknolojisinin esiri olmuş bir durumda
bulunmaktadır. Hâlbuki buna şaşırmamak lazım. Çünkü bu durum kaçınılmaz bir
sonu işaret etmektedir. Nihayetinde toplumu oluşturan bireyin ta kendisidir.
Bireyler değiştikçe de toplum değişime maruz kalmaktadır. Bu değişim
neticesinde toplum olarak sanal bir hayatın pençesinde yaşantılarımıza devam
etmekteyiz. Bu nedenledir ki, büyük kalabalıklar dahi, en büyük sessizliklere
tanıklık etmektedir. Genel anlamda bu kalabalıklarda yer alan insanlar
birbirlerinin yüzlerini dahi görmemektedir. Çünkü herkes, kendi yaşam alanı
içinde vakit geçirmekte ve bu sanal âlemde o denli kendisini kaybetmiştir ki,
etrafında olup bitenden bihaber zamanı tüketmektedir.
Bahsettiğimiz olay elbette sadece bunlardan ibaret
değildir. En basiti gülümsemek, üzülmek, sevinmek, ağlamak, teşekkür etmek,
özür dilemek ve buna benzer birçok insani davranışların yerini, sanal âlemde
emojiler almış bulunmaktadır. Sanal âleme o denli teslim olmuşuz ki,
yüzümüzden ifadelerimiz dahi çalınmış bulunmaktadır. Lakin daha vahim
olanı, bunun dahi tam olarak farkında değiliz.
Diğer bir netice, bu durumun psikolojik yansımaları
olmaktadır. Bu aşamada gerçekte yaşananlar ile sanal âlemde yaşananlar
arasındaki uçurumu gözler önüne sermiş olacağız. Bu paralelde sanal âlemde
insanlara ve yaşantılarına baktığımız vakit, her şeyin yolunda olduğunu, hatta
insanların genel anlamda mükemmel bir yaşam sürdürdüklerine şahit oluruz. Çünkü
paylaşımlar hep bu yönde hareket etmektedir. Oysaki gerçek anlamda bu
insanların yaşamlarına baktığımız zaman ise, bunun hiç de böyle olmadığına
tanıklık etmiş oluruz. Sosyal âlemde paylaşılan her şeyin gerçek yaşamda
karşılık bulmadığı gerçeği ile karşılaşırız. Bu da toplumun psikolojik sorunlar
yaşadığının en büyük göstergesi olmaktadır. Toplum olarak sosyal medyada
olmasını istediğimiz yaşam biçimini sergilemekteyiz. Ama gerçek yaşam da ise
olan yaşam biçimini sürdürmek zorunda kalmaktayız. Bu durum da ilk olarak
bireyde ve son olarak da toplumda ciddi psikolojik sorunlara yol açmaktadır. Nihayetinde
bireysel
bir hayal kırıklığı, toplumsal bir hayal kırıklığına dönüşmektedir. Bu
da, mutlu görünen ama esasında mutsuz olan bir toplumu meydana getirmektedir. Böylece
mutluluğumuz
da, yaşantımız gibi sahte bir hal almaktadır.
Elbette bahsettiğimiz bu durum, ciddi manada bir rahatsızlık
vermektedir. Bunu düzeltmek gün geçtikçe oldukça zor bir iş haline gelmektedir.
Çünkü geçen her zaman, bir öncesinin sonrasından daha iyi olduğunu bizlere
göstermektedir. Bu da yaşamın teknolojik anlamda geliştiğini ama yaşamın
insanlık açısından gittikçe gerilediğini gözler önüne sermektedir.
Peki, bu durum düzeltilemez mi? Bu, oldukça zor bir
iş gibi görünebilir ama bunun imkânsız bir olay olmadığı da açık bir şekilde
ortadadır. Bu durumu düzeltmek için, evvela kişinin birey olarak kendini
düzeltme yoluna gitmesi gerekmektedir. Ki, sonrasında toplum olarak değişim de
gerçekleşmiş olsun. Çünkü bireysel değişim, toplumsal değişimin
otomatik değişim mekanizmasını oluşturmaktadır.
Aksi halde, tekli kalabalık ve çoklu
yalnızlıklarımıza yenik düşmeye devam edeceğizdir. Böyle bir durumda da
bizlere, dünyaya gözlerini yeni açan her bireye söyleyebileceğimiz tek bir söz
kalmış olacaktır: “Tekli kalabalık ve çoklu yalnızlığımıza hoş geldiniz.”
Yorumlar
Yorum Gönder