KORONAVİRÜS SALGINI İLE İNSANLIĞA VERİLEN MESAJ

Aralık 2019’un son günlerinde, bilindiği üzere Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve içinde bulunduğumuz an itibariyle farklı ülkelerde cereyan eden koronavirüs meydana getirdiği etkiler ve neticeler itibariyle küresel çapta derin sarsıntıların meydana gelmesine sebep oldu. Virüsün meydana geldiği birçok ülke, “Süper Güç” olarak tabir edilen ülkeler dâhil, meydana gelen bu pandemiye kalıcı bir çözüm üretemeyip sağlık sisteminin çökme noktasına gelmesine; hayatın durma noktasına gelmesi sebebiyle ekonomideki hareketliliğin durması neticesinde ekonomik krizlerin yaşanmasına; salgın sebebi ile cereyan eden olayların toplumsal psikolojide bozukluğun ve beraberinde toplumsal çözülmelerin yaşanmasına; meydana gelen bu süreci yönetme konusunda aciz kalan yönetimlerin siyasi krizleri doğurmasına; siyasi krizlerin giderek büyümesi sebebiyle siyasi boşlukların oluşmasına neden olmuştur.

Birçok açıdan irdelenmesi ve ibret alınması gereken koronavirüs, adeta çığırından çıkan insanoğluna “Artık dur!” diyerek basit ama bir o kadar derin bir mesaj iletmekte ve insanoğlunun hatırından çıkardığı birçok şeyi kendisine en iyi biçimde hatırlatmaktadır.

Peki, koronavirüs salgınının insanoğluna hatırlatmak istediği konular nelerdir?

1-     Ölümün Varlığı

Günümüz dünyasında adeta hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan ve ölümü aklından çıkaran insanoğluna koronavirüsün ilettiği ilk mesaj, ölümün varlığıdır ve hala da öyledir. Ne tuhaftır ki, bu salgın neticesinde net bir şekilde ortaya çıkan şaşırtıcı ama bir o kadar da anlamsız netice, insanların virüsten önce adeta ölüm yokmuş gibi davranmaları ve virüsten sonra ölüm meydana gelmiş gibi bir algıya sahip olmalarıdır. Oysaki ölüm, yaşam var olduğundan beri vardır ve kıyamete kadar da varlığını sürdürmeye devam edecektir.

Ölüm ile ilgili olarak Enbiya Suresi 34-35. ayetler yaşadığımız bu gerçekliği en net haliyle ortaya koymaktadır: “Senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedi mi kalacaklar. Her can, ölümü tadacaktır. Denemek için sizi iyi ve kötü durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.”

2-     Temizliğin Önemi

Hem maddi hem de manevi anlamda adeta bir bataklığın içine saplanmış olan insanoğluna koronavirüsün ilettiği ikinci mesaj, insan hayatında İslam’ın da emrettiği gibi temizliğin ne kadar da önemli olduğu meselesidir. Bu salgından korunma önlemleri kapsamında yetkili ağızların tavsiyelerine bakıldığında “ellerin düzenli olarak 20 saniye boyunca sabun ve su ile yıkanması” ilk sırada yer almakta ve burada temizliğin önemine vurgu yapılmaktadır. Oysaki dinimiz sadece maddi anlamda değil, manevi anlamda da insanın temiz olması gerektiğine işaret etmektedir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) temizliğin imanın yarısı olduğunu belirtmiştir. Bu anlamda Amerika Birleşik Devletleri’nin Chicago kentinde koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında Peygamber Efendimiz Rasulullah (sav)’in salgın hastalıklar ile ilgili hadisleri, dev reklam panolarında yayınlanarak koronavirüs salgınına karşı mücadelede çare olarak kullanıldı. Reklam panosunda Hz. Muhammed (sav)’in “Bir yerde veba ve benzeri, herhangi bir bulaşıcı hastalık olduğunu işittiğiniz zaman, o yere girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde böyle bulaşıcı bir hastalık varsa, oradan da çıkıp kaçmayınız.” hadis-i şerifi koronavirüse karşı vatandaşları uyarmak amacıyla kullanıldı. Bu kapsamda reklam panosunda “Ellerinizi sık sık yıkayınız. (Wash hands frequently.) Salgın hastalık olan yere girmeyiniz. (Don’t visit infected area.) Bulunduğunuz yerde salgın hastalık varsa ayrılmayın. (Don’t leave infected area.)” ifadelerine yer verildi.

 Temizlik konusunda Maide Suresi 6. Ayetin bize ilettiği mesaj şu şekildedir: “Ey iman edenler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve kollarınızı yıkayın, başınızı meshedin ve topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz güzelce yıkanıp temizlenin. Şayet hasta ve yolcu olursanız yahut biriniz tuvaletten gelirse ya da eşlerinizle cinsi münasebette bulunur da, abdest veya gusül almanız gereken böyle durumlarda su bulamazsanız, o zaman temiz toprağa ellerinizi sürüp onunla yüzlerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı meshedin. Bu tür emirlerle Allah size güçlük çıkarmak istemez; bilakis şükredesiniz diye sizi tertemiz kılmak ve size olan nimetini tamamlamak ister.”    

3-     Yeni Bir Siyasal Düzenin Varlığı

Günümüz dünyasının insan doğasına aykırı olan ve günümüz dünyasına hâkim bulunan yönetim sistemi Kapitalizm, daha önce yaşanan birçok ekonomik krizde olduğu gibi, bugün meydana gelen Koronavirüs Salgını neticesinde varlığının devam etmesinin mümkün olmadığını ve yıkılmaya mahkûm bir sistem olduğunu gözler önüne sermektedir.

Yaşanan salgın neticesinde Avrupa’da huzurevlerindeki insanlar ölüme terk edilmekte ve iyileşme ihtimali zayıf olan hastaların fişi çekilmektedir. Doktorlar, hastalar arasında seçim yapmak zorunda kalmaktadırlar. Kamusal Sağlık Hizmetleri, maddi olanakları olmayan kimselere bedelsiz –kamu hizmeti- olarak sunulmamaktadır. Ceset kokusunu 1,5 km öteden alabilen akbabalar, ceset torbasının tükenmesi nedeni ile çarşaflara sarılarak taşınan cesetlerin kokusunu aldığı için New York semalarını işgal ettiler. Yaşanan bunca şeyin üzerine tıbbi ekipman yetersizliği ve buna benzer birçok şey, kapitalist düzenin sağlık sistemlerinin çöktüğünü gözler önüne sermektedir.

Salgın ile birlikte birçok ülkede durma noktasına gelen hayat, sirkülâsyonun durması sebebiyle ekonomik krizi doğurmaktadır. Dünyanın süper gücü olarak addedilen ABD’de petrol fiyatları, koronavirüs salgını sonrası depoların dolması nedeniyle ilk kez negatif fiyata düşmüş bulunmaktadır. Negatif fiyat durumunda, üreticiler, petrol alıcılarına ellerinde bulunan ve depolayamadıkları fazla petrolü satın almaları karşılığında para ödemek zorunda kalmaktadırlar. Ekonomik anlamda sadece bu örnek dahi, ekonomik sistemin çöküntüye uğradığını ve krizin giderek derinleştiğini göstermektedir.

Amerika Başkanı Donald Trump, eyalet valilerinin salgın kapsamında aldığı tedbirleri kaldırmaları için halkı kışkırtarak halkın sokağa dökülmelerini istemektedir. Neden mi? Çöküntüye uğrayan Amerikan ekonomisi ayakta kalabilsin diye. Elbette bu sistemde kimin veya kaç kişinin öldüğünün pek bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü kapitalizmin vahşi doğasında insana kıymet verilmemektedir.

Kapitalizm, hem maddi anlamda hem de manevi anlamda insanlığı çöküntüye uğratmaktadır. Doğası gereği zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaparak dünya nimetlerinin büyük bir kısmını küçük bir kesim arasında bölüştüren sistem; dünya nimetlerinin küçük bir kısmını da büyük bir kesimin aralarında bölüşmek zorunda kalmasına sebep olmaktadır. Bu ve buna benzer aşırılık, dengesizlik ve adaletsizliği meydana getiren sistem, adeta yaratıcının varlığını yeryüzünde yok sayarak insanlara Cahiliye Dönemi’nden daha kötü bir yaşam sürdürmeleri neticesini oluşturmaktadır.  Cahiliye Dönemi’nde putlara tapan insanlar, günümüzde üzerine maddi anlamda değer biçilen ve adına “para” denilen bir kâğıt parçasına tapar durumda bir hayat sürdürmektedirler. Bu kâğıt parçasını elde etme ve daha çok kazanma uğruna Allah’ın insanlara haram kıldığı her ne varsa yok sayılmakta ve bu yönde hareket eden vahşi bir ekonomik sistemin çarkları arasında kalan insanlar, hem bu dünyasını hem de ahretini yakıp yok etmektedirler. Bu ve buna benzer örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür. Çünkü kapitalist sistemin vahşi doğası gereği meydana gelen aşırılık, sapkınlık, düzensizlik ve adaletsizlik haddinden fazla örneği bünyesinde barındırmaktadır.

Bu ve buna benzer tüm olumsuz neticeler açık ve net bir şekilde göstermektedir ki, insanlık yeni bir siyasal düzenin varlığına muhtaç durumdadır ve bu artık bir zorunluluk halini almıştır. İnsanlığın üzerindeki bu ölü toprağı atıp insanlığı tekrar ayağa kaldırabilecek siyasal düzen, elbette Allah’ın hükümlerini yeryüzüne hâkim kılacak olan “Hilafet”ten başkası değildir. Bu nedenle dünyada meydana gelen bu siyasal boşluktan İslam ülkeleri faydalanmalı ve bu boşluk, İslam ülkeleri tarafından vakit kaybetmeksizin doldurulmalıdır.  

4-     Allah’ın Tüm İnsanlığa Kendisini Hatırlatıyor Olması

Elbette insanlığın başına gelen bu salgın, boş yere gelmiş bir salgın değildir. Adeta Allah’ı unutarak yeryüzünde zelil bir yaşam sürdüren insanoğluna,  Aziz ve yüce olan Allah, bu felaketi vererek yerlerin ve göklerin ve bu ikisi arasında bulunan her şeyin tek sahibinin kendisi olduğunu açık bir şekilde hatırlatmaktadır. Yaşanan bu salgın sonrası, çözüm üretemeyip aciz olduklarını iliklerine kadar yaşayan birçok Avrupa ülkesi, okunmasını yasak ettikleri ezanın Avrupa semalarını titretmesine izin verdiklerine şahit olduk. ABD dâhil birçok ülkede Kur’an seslerinin yükseldiğine tanık olduk. Bu durum da kendisini üstün gören insanların çözüm üretemedikleri bir virüs karşısında aslında ne kadar da aciz kaldıklarını gözler önüne sermektedir. Ne gelişmiş teknolojileri ne ekonomileri ne servetleri ne de akıl almaz silahları bu virüs karşısında çare olamadı. Çünkü onların ne dediklerinin ya da ne düşündüklerinin bir önemi yoktur. Çünkü her şey, asıl güç sahibinin iradesi yönünde tezahür etmektedir. Bu durumda aciz olan insanoğlu tarafından yapılması gereken, yaşanan bu felaketler karşısında gerekli dersi çıkarmaktır. Bizlerin de, önce birey, sonra toplum ve sonrasında Müslümanlar olarak bu salgın hastalığa karşı gerekli dersi çıkarmamız gerekmektedir. Bu konuda Hz. Ali’ye sorulan: “Başımıza gelen sıkıntılar, imtihan mıdır? Yoksa ceza mıdır?” sorusuna Hz. Ali’nin verdiği, “Eğer bizi Allah’a yaklaştırıyorsa imtihandır. Allah’tan uzaklaştırıyorsa cezadır.” cevabı hepimizin kendi iç muhasebemizi yapmamız açısından bizlere yol göstermektedir.

O halde her birimiz bir birey olarak kendimize soruyoruz: “Sizce, başımıza gelen bu salgın imtihan mıdır? Yoksa ceza mıdır?”


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YOKSA BİR MÜSLÜMAN'IN HİLAFET İSTEMESİ DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ DEĞİL Mİ?

ANLAMAK MI? YOKSA ANLAŞILMAK MI?

100 YILLIK UYKU HALİ